Sosyoloji Bölümü Yayın Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 33
  • Öğe
    ‘Hayvan Çiftliği’ Adlı Eseri Bağlamında George Orwell’ın Tarihi ve Sosyolojik Tespitlerini Değerlendirmek
    (KIRGIZİSTAN-TÜRKİYE MANAS ÜNİVERSİTESİ, 2021) Altıparmak, İpek Beyza; Durakoğlu, Abdullah
    İngiliz edebiyatının önemli isimlerinden olan George Orwell, 1903-1950 yılları arasında yaşamış ve yazdığı eleştiri yazıları ile tanınmıştır. Roman, öykü, deneme gibi farklı türlerde pek çok eseri bulunmaktadır. Bu eserlerinden biri de 1945 yılında Birleşik Krallık’ta yayınlanan Hayvan Çiftliği adlı romanıdır. Eserde hayvanlar üzerinden kurgulanan daha adaletli daha eşitlikçi bir sistem hayalinin daha sonra nasıl bir diktatörlüğe dönüştüğü anlatılmaktadır. Bu dönüşüm, en başında haklı görünen eşitlik ve adalet istemleri üzerinden mevcut sömürü düzenine başkaldırı olarak doğmuştur. Bu başkaldırı ile daha sonra domuzların önderliğinde insanlardan daha da baskıcı ve daha zalimce bir diktatörlük kurulmuştur. Yaşanan gerçekliklerle beslendiği iddia edilen bu kurgu aynı zamanda Stalinizm eleştirisi olarak karşımıza çıkmaktadır. George Orwell, eserindeki olay kurgularını 1917 yılında yaşanan Rus Devrimi ile ve sonrasında ortaya çıkan yönetim biçimi ve lider olan Stalin ile bağdaştırarak oluşturmuştur. Stalin’in benimsediği ve uyguladığı idare biçimi romanda hayvanlar üzerinden anlatılmıştır. Daha iyi ve eşit bir yaşam isteyen hayvanlar bir lider etrafında toplanarak ideal düşüncelerini sistemleştirmişler ve onun etrafında birlik olmalarını sağlayan çeşitli unsurlar geliştirmişlerdir. İdeal düzen arayışı tıpkı Orwell’ın yaşadığı dönemde olduğu gibi insanları, onlara daha iyi bir hayat vaadi sunarak etrafında toplayan ideal bir ekonomik ve siyasal sistem gibi yayılmış ve nihayetinde inananları sistemin öznesi olmaktan çıkarmış ve sisteme hizmet eden birer araç haline getirmiştir.
  • Öğe
    A Study on the Relationship between New Age Beliefs and Various Variables: The Case of Bursa
    (CUMHURIYET UNIV, 2022) Ahmedi, Ekber Şah
    This study examines new age beliefs, which can be considered as individual religiosity. The study aims to measure the relationship between new age beliefs and the level of religious knowledge and religiosity of individuals. As known, classical secularization theorists predicted that religious, mythological, and similar supernaturalist structures will gradually lose their importance with the modernization process. In other words, according to classical secularization theories, metaphysically based beliefs will weaken and lose their prestige as a result of the differentiation and rationalization of societies. Besides, religiosity will not only lose its decisive influence on social institutions but will also be significantly withdrawn from the life of the individual. However, although it has lost its decisive role in directing life relatively in (post)modern societies compared to the past, it can be stated that religion still exists in different forms as an important social institution. In other words, it can be argued that religion takes on different forms in societies where institutional religion has weakened. There is no consensus on how these forms of religiosity should be defined. However, concepts such as new religions, cults, esoteric movements, new religious movements, new age beliefs, and new age spiritualism have been introduced to describe these phenomena. Although it is possible to bring together the aforementioned religious structures within the framework of the concept of new religiosity or new religion, the differences between them seem so important that they cannot be ignored. For this reason, the religious phenomena in question can be handled under two general headings as new religious movements and new age beliefs. The roots of new religious movements, which generally emerged by separating from traditional religions, go back to the 18th century. New religious movements such as Mormonism, which are shaped around a specific organization and authority, often point to a centralized religious structure. New age beliefs, on the other hand, are generally used to describe individual hybrid belief forms that do not have a central organization, have no authority, and are centered on self-development. It can be stated that both new religious movements and new age beliefs were born to perform functions that weakened institutional religions could not fulfill, and to offer a world of meaning to modern individuals who feel in a spiritual vacuum. It can be argued that these spiritualist movements, which started to emerge in Western Europe and the United States, especially after the Second World War, led to the questioning of the basic theses of classical secularization theories, which were put forward to explain the religious change in modern societies. It has been determined that similar religious structures have begun to gain visibility in our modernizing country. As a sociological phenomenon, it is important to investigate the subject by considering its different dimensions. In this context, the current research, which was planned in a quantitative design, used in addition to the demographic information form, the new age beliefs scale developed by Mevlut Kaya and Cuneyt Aydin. The research was conducted with 382 students studying at various faculties/departments of Bursa Technical University and Bursa Uludag University. The data obtained were analyzed using the SPSS 25 software. In the study, a negative correlation was found between the level of perceived religiosity and new age beliefs. In other words, the new age belief scores of individuals who see themselves as religious were lower than the other participants. In addition, in the research, an inversely proportional relationship was determined between academic religious knowledge and new age beliefs. According to the findings, the new age belief scores differ significantly according to the type of high school from which the individuals graduated and the department/faculty studied. In other words, the new age belief scores of imam hatip high school graduates are significantly lower than the anatolian high school, regular high school, vocational high school, and other high school graduates, and the scores of the students studying at the faculty of divinity are significantly lower than the students studying at other departments and faculties. In the light of the findings, it can be argued that the tendency of individuals to new religious forms will increase as institutional religiosity and religious knowledge decrease.
  • Öğe
    MAKEDONYA, RADOVİŞ TÜRKLERİNİN TÜRKÇE EĞİTİMİNDE SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
    (Eğitim Bilimleri Araştırmaları Derneği, 2017) Adiloğlu, Selda
    80 bini aşkın Türk nüfusuyla Makedonya, Balkan Türklüğünü koruyan Balkan ülkelerinin başında gelir. Yaşanan pek çok göçe rağmen Türkler, ülkenin farklı şehirlerinde yaşamaktadır. Radoviş Belediyesi bu şehirlerden birisidir. Belediye sınırları içerisinde yaşayan Türklerin yanı sıra belediyeye bağlı köylerde de yoğun bir Türk nüfusu vardır. Hatta birçok Türk köyü de yine bu belediye sınırları içerisindedir. Türk dili ve kültürünü yaşatma anlamında bir Anadolu Türkünden farksız olan Radoviş Türkleri, sosyo-ekonomik anlamda ise Anadolu Türkleri ile benzer şartlara sahip değildir. Sağlık haklarına, eğitime ve işe erişim konusunda uzun yıllardır çözüm bulunamamış sorunlarla baş etmektedirler. Çalışma, Makedonya, Radoviş Türkleri özelinde üç büyük sorundan birini oluşturan eğitim konusuna eğilmektedir. Türkçe eğitimde yaşanan sıkıntılar çalışmanın esas odak noktasını oluştururken, yazılı ve sözlü kaynaklar aracılığıyla Radoviş’teki Türkçe eğitimin seyrine bakılacak, mevcut sorunlara bağlı olarak öneriler geliştirilecektir.
  • Öğe
    Lisansüstü Çalışmalarının Balkan Ülke Ve Halklarına Bakışı
    (Nobel Akademi, 2018) Adiloğlu, Selda
    .
  • Öğe
    Sözsüz İletişim Şehir Efsanesi Olarak Beden Dili
    (Akçağ, 2018) Yalçın, Mustafa Alemdar; Adiloğlu, Selda
    .
  • Öğe
    An Alternative to The Over-Consumption Practice: Frugality of Immigrants from Bulgaria Living in Bursa
    (Gaziosmanpaşa Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019) Eklemezler, Sercan; Adiloğlu, Selda
    The over-consumption practices of the consumption age have lately been attracting increasing attention by many academic disciplines. This attention focuses mainly on the consumer, but it seems too early to talk about any research interest on the non-consumer. This study tries to focus on a group of people as an example of who do not consume in the over-consuming world. While non-consumers are the starting point of this study, the population of the immigrants, who are said to be tight-fisted, comprises those who immigrated to Bursa from Bulgaria. 356 people selected from this population are the sample of the study. The claim that immigrants from Bulgaria are frugal is a premise of the study, and certain hypotheses were developed to test this premise. This study employs the survey technique, and the responses were analyzed with the application of Mann-Whitney U and Kruskal-Wallis H tests, and Spearmana’s rho correlation analysis. The findings revealed that the immigrants in question were generally frugal. Accordingly, it was concluded that those who migrated to Turkey in 1970-1979 are more frugal, and those immigrating from Kardzhali are less frugal compared to those who came from other cities. Finally, the continuity of the frugality behavior by the second-generation (born in Bursa) immigrants was found to be significant in terms of the continuity of the practices of this immigrant group.
  • Öğe
    Bursa Hanlarının Güncel Kullanım Pratikleri ve Ziyaretçi Görüşlerinin Kültürel Mirasın Yaşatılması Bağlamında Değerlendirilmesi
    (Kütahya Dumlupınar Üniversitesi, 2022) Eklemezler, Sercan; Adiloğlu, Selda
    Kültürel miras mekânları ve daha özelde tarihî alanlar, bir kentin kimliği, bilinirliği, turizm potansiyeli ve kent ekonomisi açısından önem taşırlar. Bununla birlikte söz konusu alanlar, bazen o yerin sakinleri bazense turistler için bir odak noktası ya da gelip geçilen bir mekân olabilmektedirler. Bu çalışma, bir kültürel miras mekânı olan Bursa Hanlar Bölgesi’ndeki hanların korunması ve yaşatılması için verilecek kararlara katkı sunmayı amaçlamaktadır. Bu amaca yönelik olarak hanların ziyaretçi profili, kullanım pratikleri ve bilinirliği ile ziyaretçilerin mekân kullanımına dair görüş, tutum ve önerileri ortaya konmaya çalışılmıştır. Araştırma mekânı olarak Koza Han, Pirinç Han ve Fidan Han seçilmiş; seçilen hanların ziyaretçilerinden yüz yirmi katılımcıya anket uygulanmıştır. Anketlerden elde edilen veriler çapraz tablolar, ki-kare, t-testi, tek yön anova ve korelasyon analizleri ile yorumlanmıştır. Araştırma sonuçlarına göre hanların kullanıcı profilleri ve kullanım amaçları birbirinden farklılaşmakla birlikte, daha ziyade ücretli çalışanlar, ev hanımları ve öğrencilerden oluşan kent sakinleri tarafından ziyaret edilmektedirler. Ziyaretçilerin görüşleri, hanları mimarî ve tarihî açıdan yeterince ilgi çekici bulmadıklarını yansıtmaktadır. Ziyaretçilerce Bursa hanlarının miras değerinden ziyade gündelik işlevlere yanıt verebilmesi öncelenmiştir. Hanların gündelik yaşamla süregelen bağı koparılmadan, turistik ve miras potansiyellerinin iyileştirilmesine ihtiyaç duyduğu görülmüştür.
  • Öğe
    Türkiye’deki Sosyal Bilim Yayınlarında “Sözlü Tarih”in Kullanımı: Bir Meta-Analiz
    (Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, 2021) Adiloğlu, Selda
    Başta tarih olmak üzere eğitim, sosyoloji, mimarlık ve hatta arkeoloji gibi disiplinlerde kaleme alınmış çalışmalar giderek “sözlü tarih”e alan açmaktadır. Ancak kullanım sahasındaki yaygınlık, sözlü tarihe atfedilen anlamı da çeşitlendirmektedir. Burada aslolan soru, yöntem olarak geliştirilen sözlü tarihin, yöntem harici kullanım türlerinin neler olduğu ve bu farklı türde anlamsallaştırılan sözlü tarihin akademik yayınlarda kullanım sıklığıdır. Çalışma, sözlü tarihin farklı kullanımlarının olduğu ön kabulüne dayanmaktadır. Bu kabulün sorgulanması, çalışmanın başlıca gayesidir. Bunun için Dergipark hizmet sağlayıcısında yer bulan akademik yayınlar arasından “sözlü tarih” anahtar kavramını içerir yayınlara odaklanılmıştır. Literatür taraması yöntemiyle bu çalışmaya, 164 yayın (makale ve bildiriler) dâhil edilmiştir. Tespit edilen yayınlar, konuları bağlamında hangi alanlara dâhil oldukları, “sözlü tarih”i kullanım sıklığı ile yıllara göre dağılımları, kullanım şekli ile nitelikleri gibi dört farklı soru özelinden değerlendirilmeye çalışılmıştır. Değerlendirme için meta analizi uygulanmış, kapsayıcı özetler oluşturabilmek için tablo ve görsel malzemelerden istifade edilmiştir. Analiz sonucu, bir yöntem olarak kullanıldığı yayınların mevcudiyetiyle birlikte sözlü tarihin, bir metin, bir terim, kuram ve hatta gelenek olarak çalışmalarda yer bulduğu anlaşılmıştır. Bu da, sözlü tarihin yanıltıcı bir takım analojilerle çalışmalarda yer aldığını göstermektedir. Sözlü tarihin bir yöntem olarak kullanılan yayınların önemli bir kısmında ise ilgili yöntem, salt bir “görüşme” olarak kavranmakta, metodolojik boyutu göz ardı edilmektedir.
  • Öğe
    Batı Trakya’da Asimilasyon, Unutturma ve (Toponimi Özelinde) İsim Değişikliği
    (Yakup YILMAZ, 2021) Adiloğlu, Selda
    Söylem düzeyinde Yunan hükümeti için Türkler, kökenlerinde “Yunanlı”lık bulunan birer bölge sakini durumundadır. Uygulamada ise ülkeden gönderilmeleri gereken yabancılar veya Yunanlılaştırılmaları elzem azınlıklardır. Bu algıdan hareketle de yönetim, bir yanda bölge Türklerini göçe itmekte diğer tarafta ise kimlik, kültür ve hafıza temelinde Yunanlılaşmalarına dönük bir takım uğraşlar sergilemektedirler. Göç, Yunan hükümetinin Türklere yönelik ilk uygulamalarından birisidir. Yaşanan göçlerle Batı Trakya’daki Türk nüfusu azalmıştır. Bugün tüm Batı Trakya’da 350.000 dolayında kişi yaşarken bu nüfus içinde Türklerin sayısı 150.000 civarındadır. Göçe ilaveten ise bölge içinde ara ara değişik uygulamalara rastlanmaktadır. Türklerin yaşam olanaklarını kısıtlamak, kamulaştırma yoluyla Türk köylerini ortadan kaldırmak ve ismen haritadan silmek, “Türk” ibaresini tabelalardan sökmek ve Türkçe yer isimlerini değiştirmek, başlıca uygulamalardır. Çalışma, Yunanlılaştırma söylemi üzerinden bölgede devam eden asimilasyon hususunun uygulama boyutuna eğilmektedir. Dolayısıyla bu kapsamda, asimilasyona maruz bırakılmış bireyler ve bu bireylerdeki tezahüründen ziyade asimilasyona vesile olacağı düşünülen uygulamalara bakılmaktadır. Gaye, bölgedeki asimilasyonu, unutturma pratiği ve buna vesile olabileceği düşünülen “toponimi değişikliği” mevzusu özelinde değerlendirmektir. Burada, toponiminin veya yer isimlerinin geçmişi temsil kabiliyetinin olduğu ve bu yönüyle yönetimler için müdahalesi kaçınılmaz bir niteliğe büründüğü görülmektedir. Batı Trakya özelindeki duruma bakıldığında, Yunanistan’ın, Osmanlı’dan sadece bir kara parçası almadığı, farklı etnik gruplarla birlikte yoğun bir Türk nüfusu, Türk kültür ve tarihini de devraldığı anlaşılır. Çalışmada, Türk kültür ve tarihiyle şekillenmiş bir geçmişin her anlamda dönüşümünün Yunan hükümetince kaçınılmaz hale geldiği ve hızlıca Türkçe olan yer adlarını, Yunancaya dönüştürdüğü fark edilir.
  • Öğe
    ÇALIŞMA VE GÖÇ: ÇALIŞ(MAY)AN GÖÇMEN KADINLAR
    (IJOPEC Publication Limited, 2018) Adiloğlu, Selda
    The concept of work which is evaluated through this study will be examined within the scope of after migration experiences of the women who have immigrated to Turkey because of the reasons as marriage. Turkish migrants who are from Macedonia and Kosovo are two migrant groups to whom will be focused in this article. The semi-structured interviews which were had with 55 Macedonian and Kosovan Turkish migrant women in Tekirdağ and Bursa executes the (non)working behaviours of the migrants in point and expectations and determinants that form this behaviours. Basic claim of this article is to show the earlier life experiences directly effects the new life style, on the other hand expectations and earlier family lifes shapes (non)working behaviours of migrant women. This article which evaluates labor migrations from more different point than the other studies will examine working behaviours of the migrants who got/didn’t get involved in work life after migration experience that caused by different reasons (as marriage) out of labor aims instead of examining migrants whose purposes in migration to get involved in work life. Thus, this study will reveal an aspect differently from the other studies that have discussed the migration and work phenomenon in the context of labor migrations.
  • Öğe
    DEPOPULATED TURKISH VILLAGES IN WESTERN THRACE: THE CASE OF DAGKARAMUSA VILLAGE
    (Trakya Üniversitesi, 2021) Adiloğlu, Selda; Pehlivan, Hüseyin
    Particularly in rural areas, "deserted/depopulated" settlements are frequently encountered. The underlying factors can be political, geographical, economic, or demographic. Emigration is one of the most frequently mentioned factors among all these. Mobility of people with different motivations, in most cases, creates residential areas that have become depopulated. The emigrations experienced in Western Thrace have created a large number of depopulated settlements. The nature of this process, its causes, and the number of settlements currently lying in ruins top the list of issues ignored by studies on Western Thrace. In this study, Western Thrace Turks are dealt with the "depopulated" places they left behind in the post-migration period. The issue of depopulated villages in Western Thrace and their reasons are examined through a representative example. Dagkaramusa village and its process of "depopulation" are the research subject. Oral history interviews were held with two participants who emigrated from Dagkaramusa on different dates. During the interviews, the sketch drawing technique was used. Explanations in the field claim that the Greek state has been following policies and implementing practices aimed at cleansing the region from the Turkish population. Similarly, findings show that Greece directly intervened to depopulate Dagkaramusa.
  • Öğe
    What a Museum Cannot Bear Witness To Bursa City Museum and the Representation of the Jewish Minority
    (BERGHAHN JOURNALS, 2021) Eklemezler, Sercan
    The primary motivation behind this study is assessing how successful "inclusive" urban museums really are in representing ethnic/religious minorities. The research site is Bursa City Museum, Turkey, where the Bursa Jewish Community used to be one of the key social and cultural elements of the city. In-depth interviews are the main method of study, since the opinions of this minority on the subject are the main focus. The main aim here is to reveal the ideas of the community (whose collective memories are threatened with extinction) about being represented in the museum, and from this analysis to make constructive suggestions for the institution. It seems that the community cares about being identified as part of the city, but is indifferent to the institution of the museum, partly due to problems in the ways in which they are represented.
  • Öğe
    Dijital Şiddet: Sosyal Paylaşım Ağları Üzerine Bir Araştırma
    (2017) Cebecioğlu, Gülçin; Altıparmak, İpek Beyza
    İnternet, telefon gibi teknolojik aletlerin kullanımında görülen artış ile birlikte ortaya çıkan dijital şiddet konusunda yeterli bilgiye sahip olduğumuz söylenemez. Bu noktada insanların dijital şiddete maruz kalma biçimlerinin ve bu şiddete yönelik algı ve tavırlarının belirlenmesi önem arz etmektedir. Bu araştırmada dijital şiddet sosyal medya uygulamaları üzerinden incelenmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda Abant İzzet Baysal Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi'nde öğrenim gören 206 öğrenciye anket uygulanmıştır. Öncelikli olarak öğrencilerin sosyal medya uygulamalarının hangilerini kullandıkları; herhangi bir taciz durumu ile karşılaşıp karşılaşmadıkları araştırılmıştır. Bunun yanı sıra anket çalışması içerisinde öğrencilere açık uçlu soru formatında onları etkileyen dijital şiddet olayı olup olmadığı sorulmuştur. Bununla birlikte çalışmada söz konusu şiddet olayları sonrasında verilen çeşitli tepkilere ve dijital şiddete yönelik mevcut uygulama ve yasaların geliştirilmesi gerekliliğine yer verilmiştir. Sonuç olarak ise cinsiyet farkı gözetmeksizin kadın ve erkek öğrencilerin dijital ortamda çeşitli şekillerde rahatsız oldukları olaylarla karşılaştıkları sonucuna ulaşılmıştır.
  • Öğe
    Spor Etkinliğinin Sosyal Tabakalaşma Bağlamında Anlamı
    (2017) Ünal, Ahmet Zeki
    İnsanların boş zamanı değerlendirme eylemlerinden biri olan sportif etkinlikler toplumların tabakalaşmasını anlamada sosyologlara göstergeler sunarlar. Başka bir ifadeyle toplumlarda tabakalaşmayı ölçmenin araçlarından birini de spor etkinliklerinin farklılığı oluşturur. Spor etkinlikleri ister katılarak yapılsın ister izlenerek, sosyal tabakaların farklılıklarını yansıtırlar. Çünkü her bir sosyal tabaka diğerinden farklı olmak ister ve bu farklılıklarını gündelik yaşantının tamamında görünür kılar. Dolayısıyla sanatsal ve sportif etkinliklerini kendi sosyal tabakasını bir alttakinden ayırt etmek için kullanır. Hem sportif faaliyete erişim imkânları (zira ucuz spor etkinliği olduğu gibi pahalı araçlarla gerçekleştirilen sporlar da vardır) açısından hem de içinden geldiği sosyal tabakanın tercihini içselleştirmesi açısından bir tercih meselesi olarak görülmesi sonucunda tabakalara özgü sportif etkinliklerden söz edebiliriz. Bu makalede üst sosyal sınıfların yaşam tarzları çerçevesinde beğenileri aracılığıyla sınıfsal sınırlarını korumada kullandığı stratejiler, sportif etkinliklerin seçimi bağlamında tartışılmıştır
  • Öğe
    Demirtaş Ceyhun. Ah Şu Biz Kara Bıyıklı Türkler. İstanbul: Asi Kitap, 2017, 363 sayfa, ISBN: 6059331036
    (2019) Adiloğlu, Selda
    Elinizdeki bu çalışma, adından da anlaşılacağı gibi, kuşkusuz tarihle ilgilidir, ama kesinlikle ne toplumsal, ne budunsal, ne de tarihsel bir araştırma veya incelemedir. Bir yazarın, yazınsal çalışmaları sırasında aklına takılan veya rastlayınca bir kenara not düştüğü, izlenimleri, yorumlamaları ve (asıl) sorularıdır sadece. Yazar, Demirtaş Ceyhun, Ah Şu Biz “Kara Bıyıklı” Türkler ismini verdiği kitabına bu sözlerle başlar ve sözlerinin devamını, üç bölüme (“Şu Ünlü Göçebeliğimiz…”, “Yeniden Türkleşme Serüvenimiz…”, “Galiba, Göçebelikten Artık Yerleşikliğe Geçiş”) ayırıp da her birinin altına yerleştirdiği alt başlıkları içeren 267 sayfaya yayar. 1992 yılında ilk baskısı yapılan çalışma ise zaman ve mekanın varlığı altında algılarla olayları içeren nedenlere ve değişimin ıspatına yaslanmış sonuçlara sahiptir. Bu değerlendirmede, Göçebe, Türk başlıkları altında kitabın genel fikirlerine yer verilmiş, çalışmanın niteliği detaylarıyla aktarılmaya çalışılmıştır. Doğrudan alıntılarla birlikte yazarın esas fikirleri, okura sorduğu sorular göçebe kimdir, Türk kimdir, biz kimiz gibi, özet cümleler hâlinde metne yer yer serpiştirilmiştir.
  • Öğe
    KADINA YÖNELİK AİLE İÇİ ŞİDDETİN BOYUTLARI: ANKARA ÖRNEĞİ
    (2019) Altıparmak, İpek Beyza
    Şiddet, modern çağın sosyal vebası olarak toplumsal yapı içinde kendini sıkça gösteren ve pek çok zararları olan bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Şiddetin her çeşidi ve şekli yıkıcı olmakla birlikte kadına karşı olan türü de hem bireysel hem de toplumsal pek çok problem doğurmaktadır. Şiddet sosyal bir sorun olmakla birlikte aynı zamanda pek çok sosyal sorununda kaynağı durumundadır. Bu açıdan bakıldığında kadına yönelik şiddetin önlenmesi hem mikro ölçekte hem de makro ölçekte gereklilik olarak karşımızda durmaktadır. Kadına yönelik şiddetin çok çeşitleri boyutları olmakla birlikte kadına zarar veren fiziksel, sözel, cinsel, ekonomik ve psikolojik boyutları ilk akla gelenlerdir. Bu şiddet türleri kadına fiziksel ve psikolojik zarar vermenin yanı sıra hayati tehditleri de beraberinde getirmektedir. Bu yönüyle yapılan çalışmada Ankara ŞÖNİM’e başvuru yapan 63 şiddet mağduru kadın ile mülakat yapılmış ve kadına yönelik şiddetin boyutları sosyolojik açıdan değerlendirilmiştir. Çalışma kapsamında görüşülen kadınların sosyo-demografik özelliklerine, karşılaştıkları şiddet türlerine, şiddet sürecine ve maruz kalınan şiddet karşısındaki tavır ve tutumlarına yer verilmiştir. Çalışma bulguları analiz edildiğinde merkeze başvuran kadınların birden fazla şiddet türüne maruz kaldığı ve genellikle şiddet davranışının evlendikten hemen sonra başladığı tespit edilmiştir. Kadınların şiddet davranışı karşısında genellikle hemen tedbir alma ve kurtulma yönünde bir girişimde bulunmadıkları, çocukları için şiddet ortamında kalmaya devam ettikleri saptanmıştır.
  • Öğe
    SARTRE’IN SUNDUĞU ETİK MODELE GÖRE “ODA” ÖYKÜSÜNÜN ANALİZİ
    (2018) Altıparmak, İpek Beyza; Durakoğlu, Abdullah
    I. ve II. Dünya Savaşlarının derin izlerini üzerinde taşıyan Fransız filozof Sartre, en yüce değer olarak gördüğü insanın özgürlüğünü savunmuş ve hayatı boyunca özgürlükleri tehdit eden unsurlara karşı eylemlerde bulunmuş ve bir yandan da bu amaçla farklı türlerde eserler kaleme almıştır. Onun, tiyatro eserleri, deneme, roman ve öykü tarzlarında kaleme aldığı edebi türden eserleri de bulunmaktadır. Metinlerinde modern insanın açmazlarını da konu edinen Sartre’ın bu amaçla yazdığı eserlerinden biri de ‘Oda’ adlı öyküsüdür. Bu çalışmada onun “Oda” adlı öyküsünden yola çıkılarak etik model üzerinden eleştirel bir analiz yapılması amaçlanmıştır. Sartre’ın, hikâye kahramanı olan Eve ve onun yaptığı tercihler ile şekillenen öyküsünde ana tema olarak insan özgürlüğünün tek ve en önemli değer olduğu ve insanın içinde bulunduğu ikilem durumu ile bu ikilem karşısında yaptığı tercihi konu edilmiştir. Sartre’a göre, yaşamda her an seçimlerle karşı karşıya geliyoruz. Bu durumda bir tercihte bulunmak zorundayız. Öyküde Eve de, seçeneklerle karşı karşıya gelmektedir. Bu çalışmada öykünün başkahramanı Eve’nin karşı karşıya kaldığı ikilem durumu ve bu durum karşısında verdiği karar üzerinden Sartre’ın sunduğu etik model analiz edilmeye çalışılmıştır. Çalışmanın sonunda Sartre’ın, insanlığa sunduğu etik modelin yetersiz olduğu yönünde değerlendirmede bulunulmuştur.
  • Öğe
    SOSYAL ÖĞRENMENİN AİLE İÇİ ŞİDDETE ETKİSİ
    (2018) Altıparmak, İpek Beyza
    Değişen koşullar kuşkusuz beraberinde sosyal yapıda bir takım değişimleri de beraberinde getirmektedir. Sosyal patoloji bu durumdan etkilenerek zaman zaman farklı neden ile kendini gösterse de temelde yatan problem toplumun mikro birimlerinde varlığını her zaman korumaktadır. Bu problemlerden biri de kuşkusuz kadına yönelik şiddet sorunsalıdır. Kadına uygulanan şiddetin çeşitli besleyicileri olduğu açıktır. Bunlardan biride sosyal öğrenme ile nesilden nesile geçen biçimidir. Yapılan araştırmada şiddetin sosyal öğrenme ile aktarımı incelenmiş ve aralarındaki bağlantı analiz edilmeye çalışılmıştır. Buradan hareketle Bursa ilinde yaşayan ve şiddet gören 31 kadın ile derinlemesine mülakat gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın sonunda şiddetin öğrenilen boyutu ortaya koyulmuş ve ailesinde şiddet gören ya da tanık olan bireylerin şiddet uygulamaya yatkın olduğu sonucu temellendirilmiştir.