Bursa Teknik Üniversitesi Kurumsal Akademik Arşivi
DSpace@BTÜ, Bursa Teknik Üniversitesi tarafından doğrudan ve dolaylı olarak yayınlanan; kitap, makale, tez, bildiri, rapor, araştırma verisi gibi tüm akademik kaynakları uluslararası standartlarda dijital ortamda depolar, Üniversitenin akademik performansını izlemeye aracılık eder, kaynakları uzun süreli saklar ve telif haklarına uygun olarak Açık Erişime sunar.

Güncel Gönderiler
Komagataeibacter rhaeticus kullanılarak nanoparçacık katkılı bakteriyel selüloz üretimi ve karakterizasyonu
(Bursa Teknik Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Uğurel, Ceyda
Bakteriyel selüloz (BS), biyoteknoloji alanında, özellikle sağlık ve doku mühendisliği gibi pek çok farklı uygulamada, saflığı, yüksek kristallik derecesi, su tutma kapasitesi, gerilme direnci ve geniş ölçekte uyum sağlama yeteneğine sahip olması nedeniyle kullanılmaktadır. Aynı zamanda, eklenen katkı malzemeleri ile antibakteriyel aktivite gibi önemli özellikler kazandırılabilmektedir. Bu çalışmada, Komagataeibacter rhaeticus K23 kullanılarak biyo-selüloz üretimi için optimum sıcaklık, pH, inokulum konsantrasyonu ve inkübasyon süresi değerleri Taguchi yöntemi ile belirlenmiştir. Deneyler sonucunda, maksimum BS üretimi için optimum parametreler, 32 °C, pH 5,5, 8 log KOB·mL−1 inokulum konsantrasyonu ve 14 gün inkübasyon süresi olarak tespit edilmiştir. Bu parametrelerden, BS verimini en çok etkileyen faktör inokulum konsantrasyonu olarak belirlenmiştir. Bu nedenle, daha farklı inokulum konsantrasyonları (8,5, 9, 9,5, 10 ve 10,5 log KOB·mL−1) denenmiş ve 8 log KOB·mL−1 inokulum değeri diğer konsantrasyonlardan anlamlı ölçüde daha yüksek (p < 0,002) BS verimi sağlamıştır. Ayrıca, 14 gün inkübasyon süresi, 7, 9, 11,13, 15, 16, 17, 21 ve 28 gün olmak üzere diğer inkübasyon sürelerinden anlamlı ölçüde daha yüksek (p < 0,001) BS verimi ile sonuçlanmıştır. Bunların yanı sıra, Komagataeibacter rhaeticus tarafından optimize edilen parametreler ile üretilen BS'ye, sentezlenen çinko oksit (ZnO) nanoparçacıkları katılarak antimikrobiyal özellik kazanıp kazanmayacağı ve kristallik derecesi, su tutma kapasitesi, termal ve mekanik davranışı gibi özellikleri üzerine etkileri araştırılmıştır. BS-ZnO nanokompozit malzemeler, BS membranlarının %1 çinko oksit çözeltisine daldırılması ile elde edilmiştir. Daha sonra, ZnO çözeltisine daldırılmış membranlar 24 saat boyunca 37 °C'de kurutulmuştur. Nanokompozit malzemenin antibakteriyel özelliği, Gram-pozitif ve Gram-negatif bakteriyel suşlara (Escherichia coli ATCC 25922, Staphylococcus aureus ATCC 29213 ve Bacillus subtilis RSKK 388) karşı test edilmiş ve antibakteriyel aktivite göstermiştir. Aynı zamanda, üretilen BS-ZnO nanokompozitler XRD, SEM, FTIR, DSC, TGA, su tutma kapasitesi ve mekanik özellikler bakımından karakterize edilmiştir. XRD sonuçları, ZnO-NP'lerin hegzagonal wurtzite yapısına sahip olduğunu, SEM sonuçları ise ZnO-NP'lerin homojen dağılımını göstermiştir. ZnO-NP'lerin eklenmesi, BS membranının termal stabilitesini ve mekanik dayanıklılığını önemli ölçüde artırmıştır (p < 0,05) ve antibakteriyel aktivite kazanmasını sağlamıştır. Bununla beraber, Young modülü BS-ZnO nanokompozit için önemli ölçüde azalmış (p = 0.000) ve BS-ZnO nanokompozitinin su tutma kapasitesi, BS ile benzer bulunmuştur (p > 0,05). Bu çalışma, fonksiyonel ve daha stabil biyomalzemeler olarak BS-ZnO nanokompozitlerinin sentezlenmesine yönelik önemli ve yenilikçi bir yaklaşım sunmaktadır.
Kapsüllenmiş bakteriler kullanılarak kendi kendini iyileştirebilen çimento esaslı kompozit üretimi
(Bursa Teknik Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Yıldırım, Musa; Bilir Özhan, Hacer
Kendi kendini onarabilen bakterili çimentolu kompozitlerde efektif bir tedavi süreci için bakterileri çimentonun yarattığı iç ortamdan ve dış etkilerden korumak gereklidir. Bu sebeple bakterileri bir koruyucu kapsül içerisine alarak bu zararlı etkilerden koruma yöntemleri geliştirilmektedir. Ancak bu koruyucu kapsüllerin üretiminde kullanılan kimyasallar genellikle beton üretimi için oldukça pahalıdır ve bu kapsülleme işlemleri genellikle üstün teknik işlemler ve laboratuvar imkanları gerektirmektedir. Böylece ek maliyet ve kimyasal kullanımları yüzünden çevreye de zararlı bir etkisi olmaktadır. Oysaki bakteriyel iyileşmenin öne çıkan yanlarından biri doğal ve çevre dostu bir iyileşme yöntemi olmasıdır. Bu nedenle doğal fiberler kullanılarak daha kolay bir bakteri koruma sistemi geliştirilmiştir. Bu yöntemde doğal fiber içerisine bakteri sporları emdirilerek kullanılmaktadır. Böylece ilave bir kapsülleme işlemi ve malzeme kullanımı olmadan daha üstün bir yöntem geliştirilmiştir. Bu tez çalışmasında çay atıklarını bakteri için bir koruyucu çeper ve doğal fiber olarak kullanılması amaçlanmıştır. Çay atıkları dünya çapında çokça açığa çıkan bir atık olup, yüksek su emme oranına sahip fiber formunda bir atık tipidir. Çay atıklarının bu fiber formunun ve su emme özelliğinin bakteri emdirme yöntemi ile üretilmiş bakterili kompozitlerdeki efektifliği araştırılmıştır. Çay atığı içerisine Bacillus megaterium sporları emdirilmiştir ve harç karışımlarına %0,2, %0,4 ve %0,6 olmak üzere üç farklı oranda fiber olarak ikame edilmiştir. Kontrol harçları, bakterilerin direkt olarak karışıma eklendiği harçlar, bakterisiz çay atıklarının eklendiği harçlar ve bakterili çay atığı içeren seriler dahil olmak üzere toplam sekiz harç tipi üretilmiştir. Üretilen bu harçların bir kısmı üzerinde basınç yüklemeleri yapılarak ön hasarlı hale getirilmiştir. Ardından tüm numuneler 28 gün ve 90 gün boyunca su tankında kürlenmiştir. Bu ön hasarlı ve hasarsız harç numuneleri kullanılarak bakteri, çay atığı ve bakterili çay atıklarının harçların fiziksel, mekanik ve durabilite özelliklerine olan etkisi araştırılmıştır. Bu kapsamda yayılma, çatlak iyileşme, basınç dayanımı, eğilme dayanımı, ultrasonik ses geçiş hızı (UPV), su emme, kapiller yolla su emme, görünür porozite ve yüksek sıcaklık etkisi deneyleri yürütülmüştür. Son olarak taramalı elektron mikroskobu (SEM) kullanılarak alınan görüntülerde çay atığı ve bakteri ürünleri incelenmiştir. Elde edilen sonuçlar incelendiğinde, çay atıklarının başarılı bir şekilde bakterileri emerek muhafaza edebildiği ve bir arada kullanımlarının bakteriyel tedavi sisteminin etkinliğini ve süresini arttırdığı saptanmıştır. Çay atıkları doğal fiber etkileri sayesinde çatlakları kısıtlamıştır. Bu kısıtlanan çatlaklarda bakteriler daha etkin bir onarım sunarak 0,68 mm genişliğine kadar çatlak iyileştirmeyi başarmıştır. Bakterili çay atıkları harçların basınç ve eğilme dayanımlarını da arttırmıştır. Çay atıklarının fiber ve koruma etkisi ile bakterilerin kalsit üretme efektifliğini ve süresini uzatması sayesinde bakterili çay atığı içeren harçlar kontrol numunelerine göre %26,50 oranında daha yüksek basınç dayanımları ve %8,04 oranına varan daha yüksek eğilme dayanımları sergilemiştir. Çay atıklarının sağladığı ekstra su, bakteriler için daha uygun bir ortam ve iç kürleme etkisi yaratmıştır. Böylece daha yüksek miktarda kalsit oluşarak yapıdaki boşluklar doldurulmuştur. Bu yoğun yapı sayesinde bakterili çay atığı içeren harçlarda daha yüksek UPV değerleri, daha düşük su emme, kapilarite ve porozite değerleri saptanmıştır. Bakteri ürünü bu kalsitlerin ve çay atıklarının yüksek sıcaklık etkisi karşısında da harçlara dayanıklılık sağladığı saptanmıştır. Çay atıklarının sıcaklık tahliye özelliği ve bakterilerin yarattığı iyileşme sayesinde harçlarda oluşan çatlakları onarak yüksek sıcaklık karşısında da %101,98' e varan oranda daha yüksek artık basınç dayanımı değerleri sunmuştur. Ek olarak bakterili çay atığı içeren harçlar yüksek sıcaklık etkisi sonrası daha az ağırlık kaybı oranı görülürken, daha yüksek UPV değerleri sergilemiştir. SEM altında incelenen numunelerde çay atıkları etrafında kalsit oluşumlarının yoğunlaştığı görülmüştür. Bu da çay atıklarının bakterilere sağladığı olumlu şartları göstermiştir.
İplik kompozisyonundaki yün lifi oranının iplik özellikleri üzerine etkilerinin araştırılması
(Bursa Teknik Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Gebeş, Ferhan; Yıldırım, Kenan
Akrilik el örgü iplikleri kumaş haline dönüştürüldüklerinde kullanımları sırasında statik elektriklenme ve boncuklanma gözlenmektedir. Bu özellikler gibi kullanıma uygunluk özelliklerindeki problemler müşteri şikayetlerine yol açabilmektedir. Söz konusu problemlerin iyileştirilmesine yönelik her bir özellik için farklı yöntemler uygulanmaktadır. Bu yöntemlerden en yaygını ipliklere antistatik kimyasal uygulanması ve uzun elyaftan iplik üretimidir. Statik elektriklenmenin iyileştirilmesi için ipliklere uygulanan antistatik kimyasallar üretim esnasında çevre kirliliğine neden olurken kullanım esnasında da yıkama işleminden dolayı zamanla özelliğini kaybetmektedir. Bu yöntemlere alternatif olarak yün lifinin akrilik lifine göre daha az statik elektriklenme özelliğinden faydalanarak karışım ipliğin üretimi düşünülmüştür. Yün lifi pahalı bir lif olduğundan kabul edilebilir statik elektriklenmeyi karşılayacak yün-akrilik karışım oranının tespit edilmesi proje kapsamında amaçlanmıştır. Yün lifi mukavemeti akrilik lifi mukavemetinden daha düşük olduğundan oluşabilecek boncukların daha kısa sürede kumaş yüzeyinden kopacağı buna bağlı olarak kumaşın boncuklanma davranışını geliştireceği öngörülmektedir. Çalışma kapsamında hem akrilik hem yün lifi elyaf boyama ile renklendirilmiştir. Cer şeridi halindeki renkli lifler farklı şerit adetlerinde cer prosesinde karıştırılmıştır. 4 pasaj cer ile karşım homojenliği sağlanmıştır. Elde edilen cer şeridi yarı kamgarn metoduna göre ring iplik eğirme tekniği ile ipliğe dönüştürülmüştür. Tüm karışım ipliklerin büküm miktarı, iplik doğrusal yoğunluğu, büküm yönü sabit tutulmuştur. Bu ipliklerin iplik ve kumaş halinde iplik mukavemeti, iplik-metal sürtünme katsayısı, statik elektriklenme, tuşe ve boncuklanma özellikleri ölçülmüştür. Yün akrilik karışımları için karışımdaki yün oranı artışı; kopma mukavemeti ve yüzde kopma uzama oranını azaltmış tuşeyi kötüleştirmiş olup iplik-metal sürtünme katsayısını ve yüzeysel statik elektriklenme direncini artırmıştır. Boncuklanma davranışı üzerinde ise fark edilebilir bir değişim oluşturmamıştır.
İmar planlarına esas hazırlanan bilirkişi raporlarının planlamaya etkisi-Bursa örneği
(Bursa Teknik Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Altun, Ramazan; Bilen, Ömer
Bursa, tarih boyunca farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış, zengin kültürel ve doğal dokusuyla öne çıkan kadim bir Anadolu şehri olma özelliğini korurken, günümüzde ise gerek nüfus gerekse sosyo-ekonomik göstergeler açısından bakıldığında Türkiye'de dördüncü büyükşehir olarak öne çıkmaktadır. Bu özellik, beraberinde hızlı bir kentleşmeyi gerçekleştirmiş ve bu süreçte imar planları, kentin geleceğini şekillendiren en önemli araçlardan biri haline gelmiştir. İmar planları, bir yandan kentin fiziki gelişimini etkilerken, diğer yandan şehir sakinlerinin hak ve menfaatlerini de etkilemiştir. Bu nedenle, imar planlarına yönelik hukuki uyuşmazlık konuları ortaya çıkmaktadır. Bilindiği üzere imar planlarına mülkiyet sahipleri, plandan etkilenen kişiler veya kuruluşlar tarafından çeşitli sebeplerle iptal davaları açılmaktadır. İdare mahkemelerine açılan iptal davalarında hakimin karar vermekte zorlandığı durumlarda kendi uzmanlık alanı dışında teknik bilgiye ihtiyaç duyduğu konularda bilirkişilerin özel ve teknik bilgisinden yararlanılması talep edilmektedir. Dolayısıyla bilirkişi raporları mahkemenin karar verme sürecinde önemli bir rol oynamaktadır. Bilirkişi raporları, teknik ve bilimsel verilere dayalı olarak hazırlanan ve mahkemeye sunulan uzman görüşleridir. Bu raporlar, mahkemelerin karmaşık teknik konularda daha doğru kararlar vermesine yardımcı olmakta ve böylece uyuşmazlık konularının çözümlenmesinde büyük katkı sağlamaktadır. İmar planları genellikle karmaşık ve teknik konuları barındırdığı gerekçesiyle bilirkişi raporlarının açıklayıcı olarak kullanılmasından dolayı mahkemelerin uyuşmazlık konularını anlayabilmesine ve doğru kararlar vermesine de imkan tanır. Ayrıca planlama süreçlerinde yapılan eksiklikleri ve hataları belirtmesinden ötürü daha sonra yapılacak planların daha iyi oluşturulması hususunda da planlama sürecine katkı sağlayacağından dolayı önemlidir. Bahsedilen konular doğrultusunda mahkeme kararları ile bilirkişi raporları derinlemesine analiz yöntemiyle karşılaştırılarak imar planlarının nasıl etkilendiği bu çalışmada irdelenecektir. Son yıllarda Bursa genelinde yapılmış ve iptal davası açılmış konulara ait hem plan dosyaları hem de aynı konulara ait bilirkişi raporları incelenerek, yapılan planların niteliği ve niceliği, planların neden yapıldığı, hangi plan fonksiyonlarının plan konusu edildiği, iptal edilen planların gerekçeleri ile bilirkişi raporlarının nasıl hazırlandığı, mahkeme kararları ve bilirkişi raporlarının ilişkisinin hangi doğrultuda sonuçlandığı konularında çalışma yapılacaktır. Bu çalışma ile Bursa ili genelinde imar planlarına ilişkin iptal davalarında bilirkişi raporlarının etkisi ele alınırken, incelenen dava örnekleriyle imar hukuku alanındaki genel literatüre de katkı sağlayıp, Bursa'da nerelerde hangi planların ne amaçla yapıldığı konusunda yapılacak araştırmalara yol göstermek açısından da fikir verilecektir.
Hesaplama yükü azaltılmış model öngörülü kontrol yönteminin üç seviyeli T tipi evirici için uygulanması
(Bursa Teknik Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Bıçak, Aykut; Gelen, Ayetül
Gerilim kaynaklı eviriciler; elektrikli araçlardan motor sürücülerine, kesintisiz güç kaynaklarından yenilenebilir ve sürdürülebilir enerji kaynaklarının şebeke entegrasyonuna kadar geniş bir alanda yer almakla beraber kapsamlı bir şekilde araştırılmaktadır. Özellikle enerji kaynakları ve yükler arasında köprü görevi gören eviricilerin; verimlilik, harmonik, elektromanyetik girişim, kontrol edilebilirlik ve güvenilirlik gibi gereksinimleri karşılaması beklenmektedir. Alçak gerilim uygulamalarında üç seviyeli T tipi evirici yapısı, yaygın olarak kullanılan iki seviyeli eviricilerin basit çalışma prensibi, düşük iletim kayıpları gibi avantajlarını üç seviyeli eviricilerin çıkış gerilimi ve akımında düşük harmonik içerik üretme, azaltılmış dv/dt oranı, anahtarlar üzerindeki gerilim stresinin azaltılması, düşük ortak mod gerilimi, anahtarlama kayıplarının azaltılması gibi üstünlükleri ile birleştirmektedir. Eviricinin yapısının yanı sıra eviriciye uygulanacak kontrol yöntemi de performans kriterleri açısından önemli rol oynamaktadır. Klasik kontol yöntemleri genellikle dar bir çalışma aralığında iyi bir performans elde etmek için ayarlanmaktadır. Ancak, son yıllarda popüler hale gelen model öngörülü kontrol yöntemi; karmaşık ve doğrusal olmayan sistem dinamiklerini kontrol edebilirken, tasarım kriterlerinin de etkili bir şekilde kontrol yapısına eklenebilmesini mümkün kılmaktadır. Hesaplama yeteneği artan mikrodenetleyici teknolojisi ile model öngörülü kontrol yöntemi, güç elektroniği uygulamalarında önemli bir yer kazanmıştır. Bununla beraber, model öngörülü kontrol yönteminin çok seviyeli eviricilerde artan anahtarlama sayısı nedeniyle hesaplama yükü de artmaktadır. Literatürde, model öngörülü kontrol yönteminin üstün özelliklerini koruyarak hesaplama yükünün azaltılması araştırmacıların dikkatini ve ilgisini çekmektedir. Bu tez çalışmasında klasik model öngörülü kontrol yönteminin oluşturduğu hesaplama yükünü azaltmak için uzay vektör diyagramını belirli bölgelere bölen ve sınırlı sayıda aday vektör kullanan bir algoritma önerilmiştir. Önerilen algoritamada nötr nokta gerilimini dengelemek, ortak mod gerilimini kısıtlamak gibi kriterleri değerlendiren farklı aday vektör gruplarına sahip iki strateji sunulmuştur. Önerilen model öngörülü kontrol yöntemi, mimarisi SiC MOSFET yarıiletken anahtarlar ile oluşturulan üç fazlı üç seviyeli T tipi eviriciye uygulanmıştır. Deneysel prototip oluşturularak önerilen algoritmaların etkinliğini doğrulamak için kararlı ve dinamik durumlarda davranışları incelenmiş ve ilgili uluslararası standartlara göre performansları analiz edilmiştir. Önerilen algoritmalardan 8V-MPC yöntemi klasik model öngörülü kontrol yöntemine göre hesaplama yükünü %54,2 azaltırken bir diğer önerilen yaklaşım olan 7V-MPC yöntemi hesaplama yükünü %58,8 azaltmaktadır. Son olarak her iki yaklaşımda klasik yönteme göre toplam harmonik bozulma, ortak mod gerilimi, nötr nokta dengesizliği gibi kriterlerde benzer ya da üstün performans göstermektedir. Hesaplama yükü azaltılmış önerilen yaklaşımlar ile model öngörülü kontrol yöntemine yeni kısıtlar ya da hedefler eklenmesi mümkün hale gelmektedir.