Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Tez Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 842
  • Öğe
    Komagataeibacter rhaeticus kullanılarak nanoparçacık katkılı bakteriyel selüloz üretimi ve karakterizasyonu
    (Bursa Teknik Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Uğurel, Ceyda
    Bakteriyel selüloz (BS), biyoteknoloji alanında, özellikle sağlık ve doku mühendisliği gibi pek çok farklı uygulamada, saflığı, yüksek kristallik derecesi, su tutma kapasitesi, gerilme direnci ve geniş ölçekte uyum sağlama yeteneğine sahip olması nedeniyle kullanılmaktadır. Aynı zamanda, eklenen katkı malzemeleri ile antibakteriyel aktivite gibi önemli özellikler kazandırılabilmektedir. Bu çalışmada, Komagataeibacter rhaeticus K23 kullanılarak biyo-selüloz üretimi için optimum sıcaklık, pH, inokulum konsantrasyonu ve inkübasyon süresi değerleri Taguchi yöntemi ile belirlenmiştir. Deneyler sonucunda, maksimum BS üretimi için optimum parametreler, 32 °C, pH 5,5, 8 log KOB·mL−1 inokulum konsantrasyonu ve 14 gün inkübasyon süresi olarak tespit edilmiştir. Bu parametrelerden, BS verimini en çok etkileyen faktör inokulum konsantrasyonu olarak belirlenmiştir. Bu nedenle, daha farklı inokulum konsantrasyonları (8,5, 9, 9,5, 10 ve 10,5 log KOB·mL−1) denenmiş ve 8 log KOB·mL−1 inokulum değeri diğer konsantrasyonlardan anlamlı ölçüde daha yüksek (p < 0,002) BS verimi sağlamıştır. Ayrıca, 14 gün inkübasyon süresi, 7, 9, 11,13, 15, 16, 17, 21 ve 28 gün olmak üzere diğer inkübasyon sürelerinden anlamlı ölçüde daha yüksek (p < 0,001) BS verimi ile sonuçlanmıştır. Bunların yanı sıra, Komagataeibacter rhaeticus tarafından optimize edilen parametreler ile üretilen BS'ye, sentezlenen çinko oksit (ZnO) nanoparçacıkları katılarak antimikrobiyal özellik kazanıp kazanmayacağı ve kristallik derecesi, su tutma kapasitesi, termal ve mekanik davranışı gibi özellikleri üzerine etkileri araştırılmıştır. BS-ZnO nanokompozit malzemeler, BS membranlarının %1 çinko oksit çözeltisine daldırılması ile elde edilmiştir. Daha sonra, ZnO çözeltisine daldırılmış membranlar 24 saat boyunca 37 °C'de kurutulmuştur. Nanokompozit malzemenin antibakteriyel özelliği, Gram-pozitif ve Gram-negatif bakteriyel suşlara (Escherichia coli ATCC 25922, Staphylococcus aureus ATCC 29213 ve Bacillus subtilis RSKK 388) karşı test edilmiş ve antibakteriyel aktivite göstermiştir. Aynı zamanda, üretilen BS-ZnO nanokompozitler XRD, SEM, FTIR, DSC, TGA, su tutma kapasitesi ve mekanik özellikler bakımından karakterize edilmiştir. XRD sonuçları, ZnO-NP'lerin hegzagonal wurtzite yapısına sahip olduğunu, SEM sonuçları ise ZnO-NP'lerin homojen dağılımını göstermiştir. ZnO-NP'lerin eklenmesi, BS membranının termal stabilitesini ve mekanik dayanıklılığını önemli ölçüde artırmıştır (p < 0,05) ve antibakteriyel aktivite kazanmasını sağlamıştır. Bununla beraber, Young modülü BS-ZnO nanokompozit için önemli ölçüde azalmış (p = 0.000) ve BS-ZnO nanokompozitinin su tutma kapasitesi, BS ile benzer bulunmuştur (p > 0,05). Bu çalışma, fonksiyonel ve daha stabil biyomalzemeler olarak BS-ZnO nanokompozitlerinin sentezlenmesine yönelik önemli ve yenilikçi bir yaklaşım sunmaktadır.
  • Öğe
    Kapsüllenmiş bakteriler kullanılarak kendi kendini iyileştirebilen çimento esaslı kompozit üretimi
    (Bursa Teknik Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Yıldırım, Musa; Bilir Özhan, Hacer
    Kendi kendini onarabilen bakterili çimentolu kompozitlerde efektif bir tedavi süreci için bakterileri çimentonun yarattığı iç ortamdan ve dış etkilerden korumak gereklidir. Bu sebeple bakterileri bir koruyucu kapsül içerisine alarak bu zararlı etkilerden koruma yöntemleri geliştirilmektedir. Ancak bu koruyucu kapsüllerin üretiminde kullanılan kimyasallar genellikle beton üretimi için oldukça pahalıdır ve bu kapsülleme işlemleri genellikle üstün teknik işlemler ve laboratuvar imkanları gerektirmektedir. Böylece ek maliyet ve kimyasal kullanımları yüzünden çevreye de zararlı bir etkisi olmaktadır. Oysaki bakteriyel iyileşmenin öne çıkan yanlarından biri doğal ve çevre dostu bir iyileşme yöntemi olmasıdır. Bu nedenle doğal fiberler kullanılarak daha kolay bir bakteri koruma sistemi geliştirilmiştir. Bu yöntemde doğal fiber içerisine bakteri sporları emdirilerek kullanılmaktadır. Böylece ilave bir kapsülleme işlemi ve malzeme kullanımı olmadan daha üstün bir yöntem geliştirilmiştir. Bu tez çalışmasında çay atıklarını bakteri için bir koruyucu çeper ve doğal fiber olarak kullanılması amaçlanmıştır. Çay atıkları dünya çapında çokça açığa çıkan bir atık olup, yüksek su emme oranına sahip fiber formunda bir atık tipidir. Çay atıklarının bu fiber formunun ve su emme özelliğinin bakteri emdirme yöntemi ile üretilmiş bakterili kompozitlerdeki efektifliği araştırılmıştır. Çay atığı içerisine Bacillus megaterium sporları emdirilmiştir ve harç karışımlarına %0,2, %0,4 ve %0,6 olmak üzere üç farklı oranda fiber olarak ikame edilmiştir. Kontrol harçları, bakterilerin direkt olarak karışıma eklendiği harçlar, bakterisiz çay atıklarının eklendiği harçlar ve bakterili çay atığı içeren seriler dahil olmak üzere toplam sekiz harç tipi üretilmiştir. Üretilen bu harçların bir kısmı üzerinde basınç yüklemeleri yapılarak ön hasarlı hale getirilmiştir. Ardından tüm numuneler 28 gün ve 90 gün boyunca su tankında kürlenmiştir. Bu ön hasarlı ve hasarsız harç numuneleri kullanılarak bakteri, çay atığı ve bakterili çay atıklarının harçların fiziksel, mekanik ve durabilite özelliklerine olan etkisi araştırılmıştır. Bu kapsamda yayılma, çatlak iyileşme, basınç dayanımı, eğilme dayanımı, ultrasonik ses geçiş hızı (UPV), su emme, kapiller yolla su emme, görünür porozite ve yüksek sıcaklık etkisi deneyleri yürütülmüştür. Son olarak taramalı elektron mikroskobu (SEM) kullanılarak alınan görüntülerde çay atığı ve bakteri ürünleri incelenmiştir. Elde edilen sonuçlar incelendiğinde, çay atıklarının başarılı bir şekilde bakterileri emerek muhafaza edebildiği ve bir arada kullanımlarının bakteriyel tedavi sisteminin etkinliğini ve süresini arttırdığı saptanmıştır. Çay atıkları doğal fiber etkileri sayesinde çatlakları kısıtlamıştır. Bu kısıtlanan çatlaklarda bakteriler daha etkin bir onarım sunarak 0,68 mm genişliğine kadar çatlak iyileştirmeyi başarmıştır. Bakterili çay atıkları harçların basınç ve eğilme dayanımlarını da arttırmıştır. Çay atıklarının fiber ve koruma etkisi ile bakterilerin kalsit üretme efektifliğini ve süresini uzatması sayesinde bakterili çay atığı içeren harçlar kontrol numunelerine göre %26,50 oranında daha yüksek basınç dayanımları ve %8,04 oranına varan daha yüksek eğilme dayanımları sergilemiştir. Çay atıklarının sağladığı ekstra su, bakteriler için daha uygun bir ortam ve iç kürleme etkisi yaratmıştır. Böylece daha yüksek miktarda kalsit oluşarak yapıdaki boşluklar doldurulmuştur. Bu yoğun yapı sayesinde bakterili çay atığı içeren harçlarda daha yüksek UPV değerleri, daha düşük su emme, kapilarite ve porozite değerleri saptanmıştır. Bakteri ürünü bu kalsitlerin ve çay atıklarının yüksek sıcaklık etkisi karşısında da harçlara dayanıklılık sağladığı saptanmıştır. Çay atıklarının sıcaklık tahliye özelliği ve bakterilerin yarattığı iyileşme sayesinde harçlarda oluşan çatlakları onarak yüksek sıcaklık karşısında da %101,98' e varan oranda daha yüksek artık basınç dayanımı değerleri sunmuştur. Ek olarak bakterili çay atığı içeren harçlar yüksek sıcaklık etkisi sonrası daha az ağırlık kaybı oranı görülürken, daha yüksek UPV değerleri sergilemiştir. SEM altında incelenen numunelerde çay atıkları etrafında kalsit oluşumlarının yoğunlaştığı görülmüştür. Bu da çay atıklarının bakterilere sağladığı olumlu şartları göstermiştir.
  • Öğe
    İplik kompozisyonundaki yün lifi oranının iplik özellikleri üzerine etkilerinin araştırılması
    (Bursa Teknik Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Gebeş, Ferhan; Yıldırım, Kenan
    Akrilik el örgü iplikleri kumaş haline dönüştürüldüklerinde kullanımları sırasında statik elektriklenme ve boncuklanma gözlenmektedir. Bu özellikler gibi kullanıma uygunluk özelliklerindeki problemler müşteri şikayetlerine yol açabilmektedir. Söz konusu problemlerin iyileştirilmesine yönelik her bir özellik için farklı yöntemler uygulanmaktadır. Bu yöntemlerden en yaygını ipliklere antistatik kimyasal uygulanması ve uzun elyaftan iplik üretimidir. Statik elektriklenmenin iyileştirilmesi için ipliklere uygulanan antistatik kimyasallar üretim esnasında çevre kirliliğine neden olurken kullanım esnasında da yıkama işleminden dolayı zamanla özelliğini kaybetmektedir. Bu yöntemlere alternatif olarak yün lifinin akrilik lifine göre daha az statik elektriklenme özelliğinden faydalanarak karışım ipliğin üretimi düşünülmüştür. Yün lifi pahalı bir lif olduğundan kabul edilebilir statik elektriklenmeyi karşılayacak yün-akrilik karışım oranının tespit edilmesi proje kapsamında amaçlanmıştır. Yün lifi mukavemeti akrilik lifi mukavemetinden daha düşük olduğundan oluşabilecek boncukların daha kısa sürede kumaş yüzeyinden kopacağı buna bağlı olarak kumaşın boncuklanma davranışını geliştireceği öngörülmektedir. Çalışma kapsamında hem akrilik hem yün lifi elyaf boyama ile renklendirilmiştir. Cer şeridi halindeki renkli lifler farklı şerit adetlerinde cer prosesinde karıştırılmıştır. 4 pasaj cer ile karşım homojenliği sağlanmıştır. Elde edilen cer şeridi yarı kamgarn metoduna göre ring iplik eğirme tekniği ile ipliğe dönüştürülmüştür. Tüm karışım ipliklerin büküm miktarı, iplik doğrusal yoğunluğu, büküm yönü sabit tutulmuştur. Bu ipliklerin iplik ve kumaş halinde iplik mukavemeti, iplik-metal sürtünme katsayısı, statik elektriklenme, tuşe ve boncuklanma özellikleri ölçülmüştür. Yün akrilik karışımları için karışımdaki yün oranı artışı; kopma mukavemeti ve yüzde kopma uzama oranını azaltmış tuşeyi kötüleştirmiş olup iplik-metal sürtünme katsayısını ve yüzeysel statik elektriklenme direncini artırmıştır. Boncuklanma davranışı üzerinde ise fark edilebilir bir değişim oluşturmamıştır.
  • Öğe
    İmar planlarına esas hazırlanan bilirkişi raporlarının planlamaya etkisi-Bursa örneği
    (Bursa Teknik Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Altun, Ramazan; Bilen, Ömer
    Bursa, tarih boyunca farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış, zengin kültürel ve doğal dokusuyla öne çıkan kadim bir Anadolu şehri olma özelliğini korurken, günümüzde ise gerek nüfus gerekse sosyo-ekonomik göstergeler açısından bakıldığında Türkiye'de dördüncü büyükşehir olarak öne çıkmaktadır. Bu özellik, beraberinde hızlı bir kentleşmeyi gerçekleştirmiş ve bu süreçte imar planları, kentin geleceğini şekillendiren en önemli araçlardan biri haline gelmiştir. İmar planları, bir yandan kentin fiziki gelişimini etkilerken, diğer yandan şehir sakinlerinin hak ve menfaatlerini de etkilemiştir. Bu nedenle, imar planlarına yönelik hukuki uyuşmazlık konuları ortaya çıkmaktadır. Bilindiği üzere imar planlarına mülkiyet sahipleri, plandan etkilenen kişiler veya kuruluşlar tarafından çeşitli sebeplerle iptal davaları açılmaktadır. İdare mahkemelerine açılan iptal davalarında hakimin karar vermekte zorlandığı durumlarda kendi uzmanlık alanı dışında teknik bilgiye ihtiyaç duyduğu konularda bilirkişilerin özel ve teknik bilgisinden yararlanılması talep edilmektedir. Dolayısıyla bilirkişi raporları mahkemenin karar verme sürecinde önemli bir rol oynamaktadır. Bilirkişi raporları, teknik ve bilimsel verilere dayalı olarak hazırlanan ve mahkemeye sunulan uzman görüşleridir. Bu raporlar, mahkemelerin karmaşık teknik konularda daha doğru kararlar vermesine yardımcı olmakta ve böylece uyuşmazlık konularının çözümlenmesinde büyük katkı sağlamaktadır. İmar planları genellikle karmaşık ve teknik konuları barındırdığı gerekçesiyle bilirkişi raporlarının açıklayıcı olarak kullanılmasından dolayı mahkemelerin uyuşmazlık konularını anlayabilmesine ve doğru kararlar vermesine de imkan tanır. Ayrıca planlama süreçlerinde yapılan eksiklikleri ve hataları belirtmesinden ötürü daha sonra yapılacak planların daha iyi oluşturulması hususunda da planlama sürecine katkı sağlayacağından dolayı önemlidir. Bahsedilen konular doğrultusunda mahkeme kararları ile bilirkişi raporları derinlemesine analiz yöntemiyle karşılaştırılarak imar planlarının nasıl etkilendiği bu çalışmada irdelenecektir. Son yıllarda Bursa genelinde yapılmış ve iptal davası açılmış konulara ait hem plan dosyaları hem de aynı konulara ait bilirkişi raporları incelenerek, yapılan planların niteliği ve niceliği, planların neden yapıldığı, hangi plan fonksiyonlarının plan konusu edildiği, iptal edilen planların gerekçeleri ile bilirkişi raporlarının nasıl hazırlandığı, mahkeme kararları ve bilirkişi raporlarının ilişkisinin hangi doğrultuda sonuçlandığı konularında çalışma yapılacaktır. Bu çalışma ile Bursa ili genelinde imar planlarına ilişkin iptal davalarında bilirkişi raporlarının etkisi ele alınırken, incelenen dava örnekleriyle imar hukuku alanındaki genel literatüre de katkı sağlayıp, Bursa'da nerelerde hangi planların ne amaçla yapıldığı konusunda yapılacak araştırmalara yol göstermek açısından da fikir verilecektir.
  • Öğe
    Hesaplama yükü azaltılmış model öngörülü kontrol yönteminin üç seviyeli T tipi evirici için uygulanması
    (Bursa Teknik Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Bıçak, Aykut; Gelen, Ayetül
    Gerilim kaynaklı eviriciler; elektrikli araçlardan motor sürücülerine, kesintisiz güç kaynaklarından yenilenebilir ve sürdürülebilir enerji kaynaklarının şebeke entegrasyonuna kadar geniş bir alanda yer almakla beraber kapsamlı bir şekilde araştırılmaktadır. Özellikle enerji kaynakları ve yükler arasında köprü görevi gören eviricilerin; verimlilik, harmonik, elektromanyetik girişim, kontrol edilebilirlik ve güvenilirlik gibi gereksinimleri karşılaması beklenmektedir. Alçak gerilim uygulamalarında üç seviyeli T tipi evirici yapısı, yaygın olarak kullanılan iki seviyeli eviricilerin basit çalışma prensibi, düşük iletim kayıpları gibi avantajlarını üç seviyeli eviricilerin çıkış gerilimi ve akımında düşük harmonik içerik üretme, azaltılmış dv/dt oranı, anahtarlar üzerindeki gerilim stresinin azaltılması, düşük ortak mod gerilimi, anahtarlama kayıplarının azaltılması gibi üstünlükleri ile birleştirmektedir. Eviricinin yapısının yanı sıra eviriciye uygulanacak kontrol yöntemi de performans kriterleri açısından önemli rol oynamaktadır. Klasik kontol yöntemleri genellikle dar bir çalışma aralığında iyi bir performans elde etmek için ayarlanmaktadır. Ancak, son yıllarda popüler hale gelen model öngörülü kontrol yöntemi; karmaşık ve doğrusal olmayan sistem dinamiklerini kontrol edebilirken, tasarım kriterlerinin de etkili bir şekilde kontrol yapısına eklenebilmesini mümkün kılmaktadır. Hesaplama yeteneği artan mikrodenetleyici teknolojisi ile model öngörülü kontrol yöntemi, güç elektroniği uygulamalarında önemli bir yer kazanmıştır. Bununla beraber, model öngörülü kontrol yönteminin çok seviyeli eviricilerde artan anahtarlama sayısı nedeniyle hesaplama yükü de artmaktadır. Literatürde, model öngörülü kontrol yönteminin üstün özelliklerini koruyarak hesaplama yükünün azaltılması araştırmacıların dikkatini ve ilgisini çekmektedir. Bu tez çalışmasında klasik model öngörülü kontrol yönteminin oluşturduğu hesaplama yükünü azaltmak için uzay vektör diyagramını belirli bölgelere bölen ve sınırlı sayıda aday vektör kullanan bir algoritma önerilmiştir. Önerilen algoritamada nötr nokta gerilimini dengelemek, ortak mod gerilimini kısıtlamak gibi kriterleri değerlendiren farklı aday vektör gruplarına sahip iki strateji sunulmuştur. Önerilen model öngörülü kontrol yöntemi, mimarisi SiC MOSFET yarıiletken anahtarlar ile oluşturulan üç fazlı üç seviyeli T tipi eviriciye uygulanmıştır. Deneysel prototip oluşturularak önerilen algoritmaların etkinliğini doğrulamak için kararlı ve dinamik durumlarda davranışları incelenmiş ve ilgili uluslararası standartlara göre performansları analiz edilmiştir. Önerilen algoritmalardan 8V-MPC yöntemi klasik model öngörülü kontrol yöntemine göre hesaplama yükünü %54,2 azaltırken bir diğer önerilen yaklaşım olan 7V-MPC yöntemi hesaplama yükünü %58,8 azaltmaktadır. Son olarak her iki yaklaşımda klasik yönteme göre toplam harmonik bozulma, ortak mod gerilimi, nötr nokta dengesizliği gibi kriterlerde benzer ya da üstün performans göstermektedir. Hesaplama yükü azaltılmış önerilen yaklaşımlar ile model öngörülü kontrol yöntemine yeni kısıtlar ya da hedefler eklenmesi mümkün hale gelmektedir.
  • Öğe
    Geri dönüşüm filament ipliklerden üretilmiş, farklı doku yapılarındaki örme kumaşların dijital baskı haslıklarının karşılaştırmalı olarak incelenmesi
    (Bursa Teknik Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Caner, Muhammed Feyruz
    Dünyamızın doğal kaynakları gün geçtikçe azalmakta olup, çevre kirliliği hızla artmıştır. Özellikle toprak, su ve hava kirliliği kritik seviyelere ulaşmıştır. Bu durumu engellemek adına bazı gelişmiş ülkelerde geri dönüşüm ve geri kazanım çalışmaları yoğun bir şekilde yürütülmektedir. Geri dönüşümün önemini vurgulayan pek çok çalışma yapılmıştır. Bu araştırmada, dijital baskı tekniği ile renklendirilmiş geri dönüşüm poliester ipliklerden ve katyonik poliester ipliklerden üretilmiş örme kumaşların haslık özellikleri karşılaştırılmalı olarak incelenmiştir. Çalışmamızda, dijital baskı teknolojisinin daha az mürekkep tüketimi ve üstün baskı kalitesi gibi avantajlarını kullanarak geri dönüşümlü poliester iplik ve katyonik poliester ipliklerin tekstil sektöründeki haslık performansları incelenmiştir. Bu bağlamda, Kyocera KJ4B ve Epson I3200 dijital baskı kafaları ile üç farklı çözünürlükte (600 DPI, 1200 DPI ve 2400 DPI) dijital baskı çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Sun Chemical ve Papijet markalı iki farklı süblime dispers mürekkep reggiani ve saitu baskı makineleri kullanılarak kumaşa uygulanmıştır. Reggiani makinesinde Sun Chemical kullanılarak direkt kumaş üzerine desen basılmıştır. Saitu makinesi kullanılarak Papijet mürekkep ile desen transfer baskı kağıdına basılmıştır. Bu transfer baskı kağıdı kullanılarak Lemaire marka transfer makinesi ile kumaşlar desenlendirirmiştir. Her iki iplikle triko satin doku yapısında çözgülü örme ve peluşlu ve kapitone kumaş tipinde atkılı örme kumaş yapıları oluşturulurmuştur. Kumaşlar standart terbiye işlemi uygulandıktan sonra dijital baskı ile renklendirilmiştir. Üretilen kumaşlara hava şartlarına karşı renk haslığı, ışığa karşı renk haslığı, yıkamaya karşı renk haslığı, tere karşı renk haslığı, kuru ve yaş sürtmeye karşı renk haslığı ve görünüm değişimi değerlendirmesi metodu bazında martindale aşınma testleri ve de uygulanmıştır. Makine ve mürekkep markaları bazında farklı haslık sonuçları elde edilmiştir. Saitu baskı makinesi ile yapılan dijital baskı renklendirmesinde hava şartlarına karşı ve ışığa karşı renk haslıklarının geri dönüşüm poliester ipliklerde daha yüksek olduğu, buna karşın reggiani baskı makinesinde yapılan renklendirmede katyonik poliester ipliklerde bu haslık değerlerinin daha yüksek olduğu görülmüştür. Aşınma sonrası görünüm farklılığı bazında geri dönüşüm ve katyonik iplikler arasında belirgin bir farkın oluşmadığı görülmüştür. Hem saitu hem de reggiani baskı makineleriyle yapılan renklendirmelerde tere ve sürtmeye karşı renk haslıklarının geri dönüşüm poliesterde daha iyi olduğu görülmüştür.
  • Öğe
    Fotovoltaik ve biyogaz enerji sistemlerinin enerji ve çevresel potansiyellerinin incelenmesi: Süt sığırı çiftliği örneği
    (Bursa Teknik Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Korkmaz, Beyza; Hacısalihoğlu, Saadet
    Doğal kaynaklardan enerji kazanımları dünya genelinde yaygınlaşmaya başlamıştır. Günümüzde de sık duyduğumuz rüzgar, güneş, biyogaz, jeotermal vs. yenilenebilir enerji sistemleri yatırımcıların da ilgisini çekmektedir. Bu kaynakların avantajları arasında da fosil yakıt kullanımını azaltarak karbondioksit emisyon miktarını azaltma, yerli kaynak oldukları için enerjide dışa bağımlılığı azaltma, çevre dostu enerji tüketimi sağlama gibi birçok faydaları vardır. Bu enerji sistemlerinin uygun bölgede uygun yatırımlar ile kurulması büyük kazançlar elde edilmesini sağlamıştır. Ayrıca enerjiyi daha çevreci ve yatırımcıyı da daha karlı duruma getirmiştir. Yenilenebilir enerji kaynakları tüm sektörlerde kullanılabildiği gibi hayvancılık ve tarım sektörlerinde kullanılması ile de sektörlerin kendi enerji tüketimlerini karşılayarak dışarıya olan enerji bağımlılığını azaltmaktadır. İklim ve çevre koşulları, tarım ve hayvancılık sektöründe enerji kaynaklarının kullanımı ve ekonomik olması açısından son derece önemlidir. Tarım ve hayvancılık sektöründe kullanılan başlıca yenilenebilir enerji sistemleri; biyokütle, güneş, rüzgâr enerji sistemleridir. Bu çalışmada Bursa’nın Karacabey ilçesinde bir süt sığırı çiftliğine güneş veya biyogaz enerji sistemlerinden birinin kurulumu için, enerji ve çevresel potansiyelleri incelenmiş, iki enerji sistem arasında karşılaştırma yapılmıştır. Güneş enerji sistemi için RETScreen programı kullanılarak sistemin toplamda 1.030.419 kWh/yıl’lık elektrik üreteceği ve toplamda 346 tCO2/yıl sera gazı emisyonu azaltabileceği tespit edilmiştir. Biyogaz sistemi için 2023 yılının sonunda çiftlikten üretilecek toplam elektrik üretim potansiyeli 1.012.158 kWh/yıl olduğu ve toplamda 692,316 tCO2/yıl emisyonun engellenebileceği belirlenmiştir. Çiftliğin yıllık tüketilen elektrik enerjisi miktarının 885.855 kWh/yıl olduğu tespit edilmiştir. Güneş enerji sistemi ile çiftliğin yıllık elektrik enerjisi tüketim miktarının daha fazla karşılanacağı fakat seragazı emisyonunu ise biyogaz tesisinin daha fazla engelleyeceği sonucuna varılmıştır. Bu karşılaştırmalara ilaveten ekonomik ve çevresel dezavantajlar açısından da kıyaslama yapıldığında süt sığırı çiftliğine güneş enerjisi sisteminin kurulmasına karar verilmiştir.
  • Öğe
    Farklı öncüllerden elde edilen g-C3N4 sentezi ile organik kirleticilerin fotodegradasyonu
    (Bursa Teknik Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Has Çakır, Gözde; Hoşgün, Halit Levent
    Son yıllarda dünya çapında çevre kirliliği sorunlarında büyük bir artış yaşanmaktadır. Su kirliliğinin artması ekosistemleri ve insan sağlığını olumsuz etkilemektedir. Özellikle tekstil endüstrisinden kaynaklanan boya atıkları su kirliliği konusunda büyük endişelere yol açmaktadır. Sudaki kirliliğin etkili bir şekilde ortadan kaldırılması, kirleticilerin insanlara ve canlı organizmalara verdiği zararlara karşı çevrenin korunması açısından önemlidir. Tekstil atıksularının arıtımında fiziksel, kimyasal ve biyolojik yöntemler kullanılmaktadır. Fiziksel yöntemler ağırlıklı olarak sorpsiyon süreçlerini içermektedir. Bu yöntemler kullanıldığında kirleticilerin katı üzerinde biriktirilmesi ile ikincil bir atık oluşumu gerçekleşmektedir. Kimyasal yöntemler genel olarak oksidasyona dayalıdır ve organik bileşikler su ve karbondioksite veya kolayca biyolojik olarak parçalanabilen alkoller, aldehitler, ketonlar ve karboksilik asitler gibi bazı diğer ürünlere oksitlenir. Heterojen fotokatalizörlerin kullanıldığı fotokatalitik arıtma teknolojileri, elektronboşluk çiftleri oluşturmak ve boyayı bozundurmak için ışığı (UV veya görünür) emen bir tekniktir. Çevre dostu olması, boya moleküllerinin tamamen parçalanması, yüksek verimliliği ve ikincil atık oluşturmaması nedeniyle boyayla kirlenmiş atık suların arıtımında büyük avantaja sahiptir. Bu çalışmanın amacı; sudaki boyarmadde kirleticilerin görünür bölgede bozunmasında fotokatalizör olarak kullanılan g-C3N4 ün farklı öncüllerden (Üre ve Melamin) sentezlenmesinin incelenmesidir. Melamin ve Üreden g-C3N4'ün sentezi için termal yoğuşturma yöntemi kullanılmıştır. g-C3N4 sentezi için başlangıç maddesi olarak seçilen ürenin ve melaminin farklı sıcaklıklarda (500, 525, 550, 575 ve 600 °C), ısıtma hızlarında (1, 2, 5 ve 10 °C/dk) ve sürelerde (2, 4, 6 ve 8 saat) termal yoğuşturma ile gerçekleştirilen sentezleri için optimum sentez koşulu 20 ppm metilen mavisinin bozunmasına göre belirlenmiştir. Sentezlenen tüm katalizörler, kristal yapı, yüzey özellikleri, elementel analizleri yapılarak karakterize edilmiştir. XRD analizi ile kristal yapıda tipik g-C3N4 için (100) ve (002) yapısı doğrulanmıştır. Elementel analiz sonuçlarına göre C/N oranı literatürde belirtilen 0,64 değerinden farklı olarak ortalama 0,55-0,60 aralığındadır. Üre ile gerçekleştirilen sentezlerde sıcaklık ve süre artışı ile yüzey alanında, gözenek hacminde ve gözenek boyutunda artış gözlenmiştir. 500 W gücünde LED ışık sisteminden oluşan deney düzeneğinde 50 mL 20 ppm metilen mavisi ile yapılan deneyler sonucu en yüksek metilen mavisi bozunması üre için 575 °C sıcaklıkta 1 °C/dk ısıtma hızında ve 4 saatte, melamin için ise 600 °C sıcaklıkta 5 °C/dk ısıtma hızında 2 saatte termal yoğuşturma yapılan örnekten elde edilmiştir.
  • Öğe
    Elektro üflemeli eğirme tekniğinin baharat karışımı uçucu yağları ile zenginleştirilmiş polilaktik asit esaslı nanolif üretiminde kullanımı
    (Bursa Teknik Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Boyraz, Hilal Özge; Yiğit Çınar, Aycan; Sarıcaoğlu, Furkan Türker
    Gıdaların raf ömrünün artırılması ve bozulmaların azaltılması amacıyla yenilikçi ambalajlama teknolojileri önem kazanmaktadır. Çevre sorunları da göz önüne alındığında biyobozunur ambalaj malzemelerinin geliştirilmesinde nanoteknoloji büyük önem taşımaktadır. Geliştirilen ambalaj malzemesinin endüstride kullanılabilmesi için üretiminin kolay ve ekonomik olması önem taşımaktadır. Nanolif üretiminde yeni bir yöntem olan elektro- üflemeli eğirme yöntemi, elektro üfleme yönteminin diğer üretim sistemlerine göre daha ince lif elde etme avantajı ile çözeltiden üfleme yönteminin yüksek üretim verimliliği avantajını tek bir kurulumda bir araya getirmektedir. Nanoteknoloji uygulamaları kullanılarak üretilen nanoparçacıklar ile gıda maddelerine tekstür ve aroma gibi istenilen özelliklerin kazandırılması sağlanabilmektedir. Bu çalışmada biyobozunur bileşen olan polilaktik asit (PLA) içerikli baharat esansiyel yağ katkılı nanoliflerin elektro üflemeli eğirme yöntemi ile üretimi ve karakterizasyonunun araştırılması amaçlanmıştır. Kırmızıbiber, karabiber ve kimyondan oluşan baharat karışımından clavenger düzeneği ile elde edilen esansiyel yağ kullanılmıştır. Elde edilen esansiyel yağ PLA miktarı üzerinden %20, %25, %30, %35 oranlarında PLA çözeltisine eklenerek nanolif üretimi yapılmıştır. Nanoliflerlerin morfolojik karakterini analiz etmek için sadece PLA içeren ve esansiyel yağ katkılı olan nanoliflerin ortalama lif çapları ölçülmüştür. Üretilen nanoliflerin morfolojik özellikleri SEM (Taramalı Elektron Mikroskobu) ile incelenmiş, esansiyel yağ içeren ve içermeyen örneklerin homojen dağılım gösterdiği, yüzeylerinde topaklanma bulunmadığı ve pürüzsüz bir yüzeye sahip oldukları belirlenmiştir. Esansiyel yağın PLA içeren nanolifler içinde homojen bir şekilde dağıldığı gözlenmiştir. PLA içeren ve esansiyel yağ katkılı nanoliflerin endotermik karakter gösterdiği tespit edilmiştir. PLA içeren nanoliflerin camsı geçiş sıcaklığının esansiyel yağ katkılı nanoliflere göre daha yüksek olduğu, kristalizasyon özelliklerinde ise belirgin bir fark bulunmadığı, esansiyel yağın PLA içeren nanoliflerle amorf bir yapı oluşturduğu belirlenmiştir. Esansiyel yağ içeren nanoliflerin ortalama lif çapı 256-394 nm arasında bulunmuştur. Nanoliflerin termal özelliklerinin analizi için DSC ile camsı geçiş, kristalizasyon ve erime sıcaklıkları ölçülmüştür. Esansiyel yağ konsantrasyonu yükseldikçe kristalizasyon sıcaklığının azaldığı tespit edilmiştir. Bu çalışmanın sonucuna göre, baharat esansiyel yağının PLA içeren nanolif yapısına iyi disperse olduğu ve antioksidan kapasitesini artırdığı görülmüştür.
  • Öğe
    Ekstrüder ve geleneksel yöntemle prejelatinize nişasta üretimi
    (Bursa Teknik Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Demir, Emre; Dündar, Ayşe Neslihan
    Bu tez çalışması, ekstrüder ve geleneksel yöntemlerle prejelatinize nişasta üretimini karşılaştırmayı amaçlamaktadır. Araştırmada temel malzeme olarak buğday nişastası kullanılmıştır. Prejelatinize nişasta, suyu hızla emme ve şişme yeteneği sayesinde gıda endüstrisinde sıkça kullanılan bir bileşendir. Çalışmada, her iki yöntemle üretilen prejelatinize nişastaların fiziksel ve kimyasal özellikleri detaylı bir şekilde incelenmiştir. Ekstrüder yöntemi, nişastanın yüksek sıcaklık ve basınç altında işlenmesiyle gerçekleştirilmiştir. Bu yöntemde tek vidalı ekstrüder kullanılarak nişasta yüksek sıcaklık ve basınç altında jelatinize edilmiştir. Geleneksel yöntem ise nişastanın su ile karıştırılarak çirişlendirme sıcaklığına getirilip kurutulmasıyla uygulanmıştır. Her iki yöntemle üretilen prejelatinize nişastaların su tutma kapasitesi, çözünürlük, jelatinleşme sıcaklığı, renk özellikleri, mikroyapısal özellikler ve kimyasal yapıları analiz edilmiştir. Su tutma kapasitesi santrifüj yöntemiyle belirlenirken, jelatinleşme sıcaklığı diferansiyel taramalı kalorimetri (DSC) ile ölçülmüştür. Renk ölçümleri için Hunter kolorimetresi kullanılmış, mikroyapısal özelliklerin belirlenmesi için taramalı elektron mikroskobu (SEM) ve kimyasal yapı analizleri için Fourier Dönüşümlü Kızılötesi Spektroskopisi (FT-IR) kullanılmıştır. Elde edilen sonuçlar, ekstrüder yöntemiyle üretilen prejelatinize nişastaların su tutma kapasitesinin (8,28 g/g) ve çözünürlüğünün (%7,57) geleneksel yöntemle üretilen nişastalardan (sırasıyla 5,59 g/g ve %1,21) daha yüksek olduğunu göstermiştir. Ayrıca, ekstrüder yöntemiyle üretilen nişastaların jelatinleşme sıcaklığı (114,06 °C) geleneksel yöntemle üretilen nişastaların (95,76 °C) üzerindedir. Bu durum, ekstrüzyon işleminin nişastanın moleküler yapısını önemli ölçüde değiştirerek daha fazla su tutma kapasitesine ve yüksek çözünürlüğe sahip olmasına yol açtığını göstermektedir. Renk analizleri, ekstrüder yöntemiyle üretilen nişastaların daha açık ve daha az sarımsı olduğunu ortaya koymuştur. FT-IR analizleri, ekstrüder yönteminin nişastanın kimyasal yapısında belirgin değişikliklere neden olduğunu göstermektedir. SEM analizleri ise ekstrüder yönteminin nişasta granüllerinin boyutlarını küçülterek daha homojen bir yapı oluşturduğunu ortaya koymuştur. Bu bulgular, ekstrüder yönteminin hızlı işlem süreci ve iyileştirilmiş fonksiyonel özellikleri ile endüstriyel ölçekli uygulamalar için uygun bir seçenek sunduğunu göstermektedir. Geleneksel yöntem ise daha doğal nişasta yapısının korunduğu uygulamalar için tercih edilebilir. Sonuç olarak, bu çalışma, prejelatinize nişasta üretiminde hangi yöntemin hangi durumlarda tercih edilmesi gerektiği konusunda önemli bilgiler sunmaktadır.
  • Öğe
    Doğu Akdeniz Bölgesi meşe taksonları (Quercus spp.)'nın Cynipidae faunası ve ilişkili böcek türlerinin belirlenmesi
    (Bursa Teknik Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Aytar, Fatih; Sarıkaya, Oğuzhan
    Galler parazitik bir organizmanın (böcek, bakteri, fungus) neslinin devamı için beslenme, barınma ve koruma maksatlı bir bitkide hücre sayısı (hyperlasie) ve boyutunda (hypertrophye) artışa neden olan atipik bitki büyümeleridir. Böcekler gale neden olan en yaygın organizmaların başında gelir. Böcekler içerisinde 6 takıma mensup 52 farklı familya üyesi bitkilerde gal oluşumuna neden olur. Böcek grubu içerisinde tür sayısı bakımından gal sineklerinden (Diptera:Cecidomyiidae) sonra gal oluşturan en zengin ikinci grubu Cynipidae (Hymenoptera) familya üyeleri oluşturur. Cynipidae familyasında Cynipini tribusu üyeleri Fagaceae (Quercus, Castanea, Castanopsis, Chrysolepis, Lithocarpus ve Notholithocarpus) türlerinde gal oluştururken aynı familyanın Ceroptresini ve Synergini (Synophrus türü hariç) tribus üyelerei Cynipini tribus üyelerinin oluşturduğu gallerde yerleşimci (inquiline) meşe gal arısı olarak ürerler. Ayrıca bazı Coleoptera, Diptera, Lepidoptera gibi yerleşimci böcek türleri ile Chalcidoidea üstfamilya üyesi parazitoid türler gali üreme materyali olarak kullanır. Bu gruplarla birlikte mikroorganizma ve diğer canlılarla birlikte meydana gelen komleks yapı meşe gal arısı ve onun komünitesini oluşturur. Bu çalışmada Türkiye'nin Doğu Akdeniz Bölgesinde doğal olarak yetişen 11 farklı Quercus taksonu üzerinde gal yapan Cynipini tribus üyesi meşe gal arısı ile ilişkili olan yerleşimci, parazitoid ve ziyaret eden böcek komünitesi araştırılmıştır. Araştırma 2019-2024 yılları arasında Türkiye'nin Akdeniz Coğrafi Bölgesi'nin Adana Bölümünü oluşturan Doğu Akdeniz Bölgesi ile (Adana, Hatay, Kahramanmaraş, Mersin ve Osmaniye) yakın çevresinde (Gaziantep, Kilis ve Karaman-sadece Ermenek ilçesi ve Niğde) doğal Quercus (meşe) alanlarında yürütülmüştür. Araştırma alanında toplam 237 farklı noktada örnek toplanmıştır. Örnekler laboratuvarda saflaştırıldıktan sonra uygun büyüklükte kaplarda kültüre alınmıştır. Örnekler her 15 günde bir kontrol edilmiştir. Elde edilen hymenopter örnekler %70'lik alkol bulunan cryo tüplere aktarılmış, Coleoptera ve Lepidoptera örnekler tekniğine uygun prepara edilerek daimî koleksiyon haline getirilmiştir. Örneklerin ön tanısı literatüre göre tarafımızca yapılmış sonrasında konu uzmanına teyit ettirilmiştir. Araştırma sonucunda; meşe gal arısına (Hymenoptera: Cynipidae) ait 13 cinse bağlı 67 tür, parazitoid gruba (Hymenoptera) ait 9 cinse bağlı 21 tür, yerleşimci gruba (Hymenoptera ve Lepidoptera) ait 3 cinse bağlı 9 tür ve ziyaret eden gruba (Coleoptera) ait 1 cinse bağlı 1 tür olmak üzere toplam 3 takım mensubu 26 cinse ait 98 tür tespit edilmiştir. Saptanan 67 meşe gal arı arasında Dryocosmus mikoi Türkiye Cynipidae faunası için ilk kayıt olduğu tespit edilmiştir. Bu kayıtla Türkiye Cynipidae faunası 172'den 173'e, meşe gal arısı sayısı da 124'ten 125'e yükselmiştir. Bununla birlikte, parazitoid gruptan 6 Chalcidoidea (Hymenopter) tür; Aulogymnus testaceoviridis (Eulophidae), Sycophila binotata (Eurytomidae), Ormocerus sp. dif. dirigoius (Pteromalidae), Ormyrus destefanii (Ormyridae), Torymus affinis ve T. eglanteriae (Torymidae) Türkiye böcek faunası için ilk kayıt olduğu belirlenmiştir. Böylece bu çalışma kapsamında toplam 7 türün Türkiye böcek faunası için ilk kayıt olduğu ortaya çıkartılmıştır. Belirlenen türlerden Andricus superfetationis, Pammene gallicolana ve Torymus auratus Türkiye'den ikinci kez bu çalışma ile bildirilmiştir. Bunlara ilaveten bugüne kadar dünyada konukçu kaydı bulunmayan Bootanomyia hepdurgunae'nın dünya konukçu listesine Pseudoneuroterus saliens (Kollar, 1857)-sx ilk kez kaydedilmiştir. Ayrıca Andricus truncicola-ag Sycophila flavicollis'in, A. quercusramuli-sx Sycophila iracemae'nın, Chilaspis nitida-sx Sycophila variegate'nın, Synophrus politus Ormyrus destefanii'nin konukçu listesine bu çalışma ile eklenmiştir. Çalışma kapsamında tespit edilen 98 türün 84'ü Doğu Akdeniz Bölgesi'nden ilk kez bu çalışma ile bildirilmektedir. Saptanan türlerden 37'si Akdeniz, 30'u Güneydoğu ve 27 tanesi İç Anadolu Bölgesi cynipid faunası için ilk kayıt olduğu saptanmıştır. Günümüze kadar 18 türle temsil edilen Doğu Akdeniz Cynipidae faunasının yürütülen bu çalışma sonucunda 67 türü Cynipini+Synergini [66 Cynipini+1 Synergini (sadece Synophrus türü)], 5 türü Synergini, 2 türü Ceroptresini ve 5 türü Diplolepidini tribus üyesinden olmak üzere toplam 82 türle temsil edildiği belirlenmiştir. Bunların dışında birçok tür için konukçu kaydı, yeni yayılış bilgisi ve diğer bulgular detaylı olarak verilmiştir.
  • Öğe
    Çarlık Rusya'nın Türk Boğazları'na yönelik politikası
    (Bursa Teknik Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Karataş, Bahattin; Akdoğan, İsmail
    Yakın tarihte Rusya - Gürcistan savaşı, Rusya - Ukrayna arasında Kırım savaşı ve günümüzde Rusya - Ukrayna savaşı ile gündeme gelen Türk Boğazları'ndan geçiş usulleri Montrö Boğazlar Sözleşmesi'ne rağmen hala gündemdeki yerini korumaktadır. Türk Boğazları'nda geçiş konusu sadece Karadeniz'e komşu olan ülkeler ile sınırlı kalmayıp günümüzde küreselleşen tüm dünya ülkelerini ilgilendiren bir konu olmuştur. Çalışmamızda Rusya'nın Türk Boğazları'na yönelik politikasını anlayabilmek için bu politikaların oluştuğu dönem olan Çarlık Rusya dönemine bakmak gerekmektedir. Çarlık Rusya sıcak denizlere inme politikası gereği en uygun yer olarak Türk Boğazları'nı görmüştür. Bu hedefi gerçekleştirebilmenin yolu Türk Boğazları'nın nüfuzu altına alınması veya Türk Boğazları üzerinde hâkimiyet kurulmasıdır. Çarlık Rusya bu politikayı gerçekleştirmek için dönemin getirdiği şartlara göre stratejiler geliştirmiştir. Baltık Denizi'nin yılın büyük zamanında buzlarla kaplı olması sebebi ile ticarete çok da elverişli olmamasından dolayı Çarlık Rusya dönemin önemli ticaret merkezi olan Avrupa ile ticaret yapabilmenin en yakın yolu olan Karadeniz ve Türk Boğazları'na yönelmiştir. Osmanlı Devleti'nin Karadeniz ve Türk Boğazları'na hâkim olması sebebiyle, Osmanlı Devleti ile bir mücadele içerisine girmiştir. 18. yüzyıla kadar Çarlık Rusya birliğini tamamlamış olmasına rağmen hem ekonomik hem de askeri güç olarak Osmanlı Devleti ile karşı karşıya gelecek durumda olmamıştır. 18. yüzyılda Çarlık Rusya hem ekonomik hem de askeri olarak gelişmeler göstermiş ve Osmanlı Devleti ile mücadele edecek boyuta gelmiştir. Hatta zaman zaman Osmanlı Devletini himaye edecek boyuta ulaşmıştır. Çarlık Rusya Türk Boğazları'nı ele geçirebilmek için kimi zaman Osmanlı Devleti üzerinde nüfuz oluşturmaya çalışmıştır. Kimi zaman Osmanlı Devleti ile ittifak yaparak Boğazlar konusunda imtiyazlar almış kimi zaman ise Osmanlı Devleti ile savaşmış, savaşlar sonucunda imzalanan antlaşmalar ile Osmanlı Devleti'nden Boğazlar konusunda imtiyazlar almıştır. Çarlık Rusya'nın büyümesi ve güneye doğru yayılması Avrupalı büyük devletlerin dikkatini çekmiş ve Çarlık Rusya'nın kendi menfaatlerini engelleme durumu sebebiyle Boğazlar konusuna dâhil olmuşlardır. 18. Yüzyıldan sonra Türk Boğazları Avrupa'nın uluslararası ilişkilerinde önemli bir yer almıştır. Çalışmamızda Çarlık Rusya'nın Türk Boğazları'na yönelik politikasındaki süreklilik ve değişikler ele alınarak incelenmiştir.
  • Öğe
    Bursa ve Bilecik illerinde tarihi yapıların çevresinde tercih edilen yaşlı ağaç türleri
    (Bursa Teknik Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Alper, Ersegün; Parlak, Salih
    Bu çalışmada, Bursa ve Bilecik'teki tarihi yapıların tamamlayıcı unsuru olan yaşlı ağaçların konumu ve fonksiyonları incelenmiştir. Türk tarihi açısından iki önemli şehrimiz olan Bursa-Bilecik çevresinde toplam 39 adet tarihi yapı ve 91 adet anıt niteliğinde ağaç değerlendirilmiştir. Tarihi mekânlarla adeta bütünleşen bu ağaçların varlığı yapıyı anlamlandırmakta ve insanlar üzerinde psikolojik etki bırakmaktadır. Şehrin karmaşasından, gürültüsünden, kalabalığından bir nebze olsun sığınılacak mekânlar olan tarihi ağaçlar insanlarda hayranlık, huzur ve rahatlama hissi uyandırmaktadır. Bu bakımdan tarihi mekânlarda yer alan ağaçlar geçmişten geleceğe miras bırakacağımız canlı emanetlerimizdir. Bu mirasın özenle korunması için yapı-ağaç ilişkisinin belirlenmesi bu çalışmanın çıkış noktalarından birini oluşturmaktadır. Tarihi yapılarda tercih edilen ağaç türleri, yapıya göre konumlandırılmaları, tarihi yapıların yapılış dönemleri, nitelikleri ve mimari tarzı gibi özellikleri değerlendirilmiştir. Ağaçların türü, dikiminde tercih edilme faktörleri, boyutları, tarihi yapıyla konum ilişkisi, tehlike oluşturma veya yapıya zarar verme durumları gibi etmenler incelenmiştir. Anıt ağaçların bakım, budama, rehabilitasyon, çevre düzeni ihtiyaçları, gibi hususlar da değerlendirilmiştir. Yapılan çalışmalar sonucunda tarihi yapıların tamamlayıcı unsuru olan ağaç-yapı ilişki ve etkileşimleri ortaya konulmuştur. Camii, mescit ve han gibi tarihi yapılarda daha çok doğu çınarı (Platanus orientalis) tercih edilirken, türbe, mezarlık gibi tarihi yapılarda ise servinin (Cupressus sempervirens) tercih edildiği belirlenmiştir. Nadiren han ve camii çevrelerinde gümüşi ıhlamurun da (Tilia argentea) tercih edildiği görülmüştür.
  • Öğe
    3 fazlı aa servo motorun akıllı yöntemlerle gerçek zamanlı yörünge kontrolü
    (Bursa Teknik Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Baltacı, Kübra; Ertekin, Davut; Bayrak, Gökay
    Bu tez çalışmasında, 3 fazlı AA servo motorun hız ve konum kontrolünü sağlamak amacıyla Uzay Vektör Darbe Genişlik Modülasyonu (UVDGM) tabanlı bir alan yönlendirmeli kontrol (AYK) yöntemi uygulanmıştır. AYK prensibi, üç fazlı stator akımının akı ve tork bileşenlerini ayırmaya dayanmaktadır. Bu sayede üç fazlı akımın, akı üreten ve tork üreten iki akım bileşeni ile ayrı ayrı kontrol edildiği, SMSM'nin ayrı uyarımlı bir DA makinesi gibi kontrol edilmesi amaçlanmaktadır. UVDGM anahtarlama tekniği ise, AYK yönteminde, motorun daha hassas ve verimli bir şekilde kontrol edilmesini sağlar. Üç fazlı gerilim veya akım vektörlerini optimize ederek, çıkış sinyalini sinüs dalgasına yakınlaştırır. Bu sayede motorun tork üretimi artırılır, verimlilik iyileştirilir ve harmonik bozulma azaltılır. Üç fazlı inverter ile beslenen vektör kontrollü bir senkron motor sürücü sistemi geliştirmek için, yeni bir anahtarlamalı indüktör tabanlı transformatörsüz yükseltici DA-DA dönüştürücü tasarlanmış, anahtarlama tekniği olarak yeni bir YSA modeli kullanılmıştır. Daha sonra yükseltilmiş DA gerilimi üç fazlı H köprüsüyle AA gerilime dönüştürülmüştür. Temel yükseltici dönüştürücüler, gerçek zamanlı uygulamalar için gerekli gerilim artırma performansını karşılayamamaktadır. Gerilim kazancını yükseltmek amacıyla dönüştürücüler genellikle yüksek görev döngülerinde çalıştırılmakta, ancak bu durum diyotlarda ters kurtarma sorunlarına neden olabilmektedir. Ayrıca, yüksek görev döngüleri yarı iletken anahtarlar ve diyotlar üzerinde ciddi gerilim streslerine neden olmaktadır. Bu nedenle, yük gereksinimlerini karşılayabilecek ve yüksek performans sağlayan alternatif dönüştürücülere ihtiyaç duyulmaktadır. Önerilen yapı diğer topolojilerle karşılaştırılmış ve yüksek kazanç, yüksek verimlilik, düşük gerilim dalgalanmaları, daha az anahtarlama kaybı, kolay kontrol gibi özelliklikleriyle başarılı bir performans sergilemiştir. Önerilen DA-DA dönüştürücü, gerilim dalgalanmalarını ve güç değişimlerini azaltarak motorun performansını ve kontrol hassasiyetini artırmıştır. Bu sayede servo motor, yörüngede daha doğru ve kararlı bir şekilde hareket etmektedir. Düşük anahtarlama kayıplarının olması daha verimli enerji dönüşümü sağlayarak sistem performansını artırmakta, hız ve konum kontrol sinyallerinin daha temiz ve kararlı olmasını sağlayarak yörüngedeki değişikliklere daha iyi yanıt vermesine yardımcı olmaktadır. Önerilen yükseltici dönüştürücünün anahtarlama tekniğinde Yapay Sinir Ağı (YSA) kullanılmıştır. PI kontrolörünün giriş ve çıkış verilerinden yararlanılarak YSA'nın eğitimi için bir veri seti oluşturulmuştur. YSA, başarılı bir şekilde eğitilmiş ve tek bir ara katman ile 25 nörondan oluşan bir model kullanılarak oluşturulmuştur. Bu yapı, hem donanım hem de yazılım açısından oldukça basit ve uygulanabilir nitelikte olup, kolayca gerçeklenebilecek bir sistem tasarımı sunmaktadır. DA-DA tasarımı ve YSA anahtarlama tekniği, SMSM hız ve konum kontrolünü de doğrudan etkilemiştir. PI ile karşılaştırıldığında; hız-tork çevrimi için YSA yerleşme süresi 0.36 sn iken, PI için yerleşme süresi 0.55 sn'de olmaktadır. PI ile kıyaslandığında referans hız ve konum değerine yerleşme süresinin daha az, sistem tepki hızının daha iyi olduğu benzetim sonuçlarından anlaşılmaktadır. Sonuçlar, DA DA yükseltici dönüştürücüsünde YSA anahtarlama tekniğinin kullanılmasının olumlu bir yaklaşım olduğunu göstermektedir. Gerçek zamanlı modellemede ise Texas Instrument TMDSDOCK28335 DSP tabanlı deney kiti kullanılmıştır. Sistem performansı analiz edilmiş, model çıkışının referans girişlerini başarılı bir şekilde izlemesi ile model performansı sunulmuştur. Tüm sonuçlar ele alındığında, hız ve konum değişimi durumunda sistemin tepki hızının, stator akımının ve torkunun, kontrol modeli çalışma özelliklerine göre SMSM'lerle uyumlu sonuçların hızlı bir şekilde kararlı duruma geçme eğiliminde olduğunu göstermektedir.
  • Öğe
    Zcs(3985) egzotik mezonunun elektromanyetik form faktörlerinin incelenmesi
    (Bursa Teknik Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, 2024) Akbarlı, Aynur; Dağ, Hüseyin
    Son yıllarda 50'den fazla egzotik hadronun keşfi, parçacık fiziği alanında önemli bir gelişme olarak kabul edilmiştir. Bu egzotik rezonanslar birçok deneyde tespit edilmiş ve kütleleri, bozunma genişlikleri, kuark içerikleri ve kuantum numaraları gibi fiziksel özellikleri ayrıntılı bir şekilde ölçülmüştür. Ancak, bu parçacıkların iç yapıları büyük ölçüde bilinmemektedir. Bu tez çalışması, birçok hadronu başarıyla açıklayan ve onları mezonlar ve baryonlar olarak iki aileye ayıran kuark modelinde mevcut olmayan kuantum sayılarına sahip egzotik mezonların yapısını anlamaya ve form faktörlerinin incelenmesine odaklanmıştır. Özellikle, 2021 yılında elektron-pozitron çarpışmalarında $D^-, D_s^-$ ve $K^-$ mezonlarının üretimi $(e^+e^-\to K^+(D_s^- D^{0} + D_s^{-}D^0))$ incelenerek BESIII ekibi tarafından gözlemlenen, yüklü gizli-tılsımlı (hidden-charm), $c \bar c s \bar u$ kuark yapısına, $J^{PC}=1^{+-}$ kuantum sayısına sahip ve yaklaşık olarak $4.681\;GeV$'lik kütle, $12.8\;MeV$'lik bir bozunma genişliğindeki egzotik $Z_{cs}^+(3985)$ parçacığı örneği üzerinden ayrıntılı bir hesaplama gerçekleştirilmiştir. Yöntem olarak üç nokta KRD toplam kuralları kullanılmış ve $Z_{cs}(3985)$ parçacığının elektromanyetik form faktörleri hesaplanmıştır. Çalışmanın sonuçları, nümerik analizlerle sunulmuştur. Ayrıca, $Z_{cs}^+(3985)$ parçacığının elektrik yük yarıçapı da hesaplanmış ve bu da parçacığın yapısının daha ayrıntılı bir şekilde anlaşılmasına katkıda bulunmuştur. Bu çalışma, egzotik hadronların yapısına dair yeni bilgiler sunarak, KRD parçacıklarının oluşumları hakkında bilgi vermeyi amaçlamaktadır. Elde edilen bulgular, egzotik mezonların ve genel olarak hadronik yapıların daha iyi anlaşılması için önemli bir adım olarak değerlendirilebilir. Bu çalışma, kuark modelinin ötesindeki fiziksel süreçlerin keşfi ve bu süreçlerin anlaşılması için yeni yollar açabilir.
  • Öğe
    Üniversite öğrencilerinin sosyal girişimcilik öncülleri ile duygusal zekâ düzeyleri arasındaki ilişkinin çeşitli değişkenlere göre incelenmesi
    (Bursa Teknik Üniversitesi, 2020) Ermanonuk, Fatma Ecehan; Anlı, Gazanfer
    Bu çalışmada üniversite öğrencilerinin sosyal girişimcilik öncülleri ile duygusal zekâ düzeyleri arasındaki ilişkinin çeşitli değişkenler açısından incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma Bursa Teknik Üniversitesi ve Bursa Uludağ Üniversitesi'nde öğrenim gören 268'i kadın, 52'si erkek toplam 320 katılımcı üniversite öğrencisi ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmadan elde edilen bulgular, duygusal zekânın alt boyutu olan öz kontrol düzeyinin 41 yaş üzerindekilerde 18-25 yaş aralığındakilerden daha yüksek olduğunu, girişimcilik öyküsü olanların sosyallik düzeylerinin daha yüksek olduğu, girişimcilik konusunda rol modeli olanların öznel iyi oluş ve duygusallık düzeyleri ile toplam duygusal zekâ puanlarının rol modeli olmayanlara göre daha yüksek olduğu, kadınların sosyal girişimcilik öncüllerinin alt boyutlarından empati düzeylerinin erkeklerden, 18-25 aralığındakilerin ise 41 yaş üzerindekilerden daha yüksek olduğu, girişimcilik öyküsü bulunmayanların empati düzeylerinin girişimcilik öyküsü bulunanlardan daha yüksek, girişimcilik öyküsü bulunanların algılanan sosyal destek düzeylerinin ise girişimcilik öyküsü bulunmayanlardan yüksek olduğu, sosyal girişimcilik öncüllerinin girişimcilik rol modeli olup olmamasına göre farklılık göstermediğini ortaya koymaktadır. Ayrıca duygusal zekâ ile sosyal girişimcilik arasında pozitif yönlü ancak zayıf bir ilişki tespit edilmiştir. Ayrıca her değişkenin alt boyutları arasındaki korelasyonel ilişkiler de çalışma kapsamında incelenmiş ve bulgularına yer verilmiştir. Bu araştırma nicel olarak kurgulanmış, ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Verilerin analizleri SPSS for Windows paket programı aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. Katılımcıların kişisel özelliklerini belirlemek üzere demografik soruların yanı sıra Sosyal Girişimcilik Öncülleri Ölçeği ve Duygusal Zekâ Özelliği Ölçeği kullanılmıştır. Anahtar Kelimeler: Duygu, duygusal zekâ, empati, girişimcilik, sosyal girişimcilik
  • Öğe
    Gemlik limanlarının lojistik performansının Türkiye'nin uluslararası ticaretteki yerine katkısı
    (Bursa Teknik Üniversitesi, 2021) Altınok, Süleyman; Ceyhun, Gökçe Çiçek
    Küreselleşme, 21. asrın başından itibaren ülkeleri ve toplumları derinden etkileyen bir olgudur. Küreselleşme ile birlikte dünyamız klasik deyimle küçülmüş adeta evrensel köy haline gelmiştir. Bunula birlikte, uluslararası sınırların ortadan kalktığı, yeni Dünya evrensel köy tabiri ile ifade edilmektedir. Küreselleşme neticesindeki bilgi teknolojileri ile kurumlar ve bireyler çok etkin ve hızlı iletişim sayesinde mal, hizmet ve bilgi paylaşımı imkanına sahiptir. Küreselleşmenin getirdiği pazar bütünleşmesi ile de ülkelerin yakınlaşmasına zemin hazırlamıştır. Bu yakınlaşma taşımacılık hizmetlerinin hareketlenmesine ve lojistik faaliyetlerin etkinliğinin önemini ortaya çıkarmıştır. Küresel ekonomik değerlerin devamını sağlayan günümüzün en önemli kavramı lojistik olarak görülmektedir. Evrensel köy haline gelen dünyada yeni yüzyılın öne çıkan üç faaliyet alanından birisi de lojistik olarak gösterilmektedir. Dünyadaki ticari etkinliklerin hammadde temini ile ürün elde edilmesi aşaması ve bu ürünlerin dünya pazarlarında yer edinmesindeki en önemli faaliyet alanı lojistiktir. Küresel ekonomik faaliyetlerin yegâne sonucu olan ürün ya da hizmetlerin müşteriye ulaşması ve müşteri memnuniyeti ile üretimin ya da hizmetin devamını sağlayan nedenlerdir. Lojistik, müşterilerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere her türlü ürünün, servis hizmetinin ve bilgi akışının, başlangıç noktasından tüketildiği son noktaya kadar olan tedarik zinciri içindeki hareketinin etkili ve verimli bir şekilde planlanması, uygulanması, taşınması, depolanması ve kontrol altında tutulması olarak tanımlanabilir. Lojistik sektörü, insanların günlük yaşantılarını devam ettirirken farkında olmadıkları, ancak yaşantılarını devam ettirmek için ihtiyaç duydukları hemen hemen her şeyin ihtiyaç sahibine ulaşmasında çok önemli olmakla beraber, her alanda hayatı kolaylaştırmaktadır. Bu kadar geniş bir yelpazede hizmet sunan lojistik sektörünün, özellikle dış ticaret açısından önemi büyüktür. Türkiye küresel ekonominin lojistik ayağını kullanabilmesi, jeopolitik ve jeostratejik konumundan tam olarak faydalanabilmesi durumunda çok büyük ekonomik kazanım elde edilebilecektir. Bu çalışma ile lojistik sektöründe sunulan hizmetlerde ortaya çıkan gelişmelerin, Türkiye'nin ihracatı üzerinde iyileştirici bir etkisinin olup olmadığı ve ihracata dayalı ekonomik büyüme ile lojistik sektöründe ortaya çıkan gelişmeler arasında bir bağlantının olup olmadığı ortaya konulmak istenilmektedir. Türkiye coğrafi konum, genç ve dinamik nüfusuyla lojistik sektörünün dünyadaki merkezlerinden biri olma potansiyeline sahip ender ülkelerden birisindir. Bu artılarını kullanabilmesi ise lojistik üs olma potansiyeli ile sektörel önderliğe erişmesini mümkün hale getirebilir. Günümüzde dünya ekonomik değerlerinin en önemli ayağı ise lojistik alanındaki denizcilik faaliyetlerini oluşturmaktadır. Dünyanın dörtte üçünün sularla kaplı olması, ticaretin denizaşırı ülkelere kayması, yüksek hacimli yük taşıma kapasitesi ve maliyetinin diğer taşıma türlerine göre düşüklüğü gibi nedenlere bağlı olarak küresel ticaretin yükünü denizler tarafından taşınmaktadır. Denizcilik faaliyetlerinin en yoğun kilit noktasını ise, limanlar meydana getirmektedir. Türkiye üç tarafı denizlerle ile çevrili bir ülke ve 8333 km. uzunluğundaki kıyı şeridi ile Avrasya kavşağında bulunan Anadolu toprakları sayesinde coğrafi ve jeostratejik avantajları yüksek bir konumdadır. Bursa, bir ticaret merkezi durumundaki konumu ve Marmara iç denizinin Gemlik limanlarını kapı olarak kullanması dolayısıyla bu yetkinliğe sahip bulunmaktadır. Bu çalışmada uluslararası lojistik sistemi kapsamında çerçevesinde de Gemlik limanlarının nitelikleri bunları hangi aşamada karşılamak kapasitesine sahip olduğunu tespit etmek amaçlanmaktadır. Bu amaç doğrultusunda, Türkiye'nin uluslararası ticarette Gemlik limanlarının ihracat ve ithalat anlamında lojistik performansını ortaya çıkarmaktır. Gemlik limanlarının Türkiye ekonomisindeki yerini değerlendirmektir. Marmara Denizi'nin lojistik üssü olarak görülen Gemlik limanlarının jeopolitik ve jeostratejik olarak denizyolu lojistiğinin mevcut durumunu ortaya çıkarmaktadır. Küresel rekabet; şirketlerin ürünlerini ve hizmetlerini müşteri tatminini üzerine hareket ederek hız ve zaman esaslı bir hale getirmiştir. Günümüz piyasa şartlarında üretim maliyetleri ile istenilen kalite yaklaşık aynı seviyeler de bulunmaktadır. Buradaki farkı ortaya çıkaran kavram lojistik hizmetlerinin yönetimiyle belirlenmektedir. Dış ticarette lojistik sektörü, olmazsa olmaz unsurdur. İthal edilen veya ihraç edilen tüm ürünler lojistik hizmetlere mutlaka konu olmaktadır. Dolayısıyla dış ticaret ve lojistik, özellikle de taşımacılık arasında bir ilişki olduğu ve bu ilişkinin de dolaylı olarak ekonomik büyümeyi etkilediği bu çalışmanın temel varsayımıdır. Kullanılan verilerin karşılaştırılması ve değerlendirilmesi neticesinde Gemlik limanlarının potansiyel varlığının istenilen değerlerin altında bulunduğu gerçek potansiyelinin ortaya çıkarılması için ihtiyaç duyulan yatırım desteklerinin kamusal ve özel kuruluşlar tarafından koordineli bir şekilde çözümlemelerinin yapılıp hazırlıkların kazan-kazan esaslı bir zihinsel birliktelik içinde hareket edilemesi ile mümkün olacağı öngörülmektedir.
  • Öğe
    Savunma harcamaları, cari denge ve silah ithalatı ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkinin ekonometrik analizi
    (Bursa Teknik Üniversitesi, 2020) Özburak, Sümeyye; Kalaycı, Salih
    Güvenlik kavramı insanın yaratılışından beri hayatını devam ettirebilmesi için en büyük ihtiyaçlarından biri olmuştur. Bu güvenlik arayışı ve ihtiyacı devletlerin kendilerini savunma mecburiyetini beraberinde getirmiştir. Dünya savaşları, Soğuk savaş, ülkeler arası kutuplaşma, güç kavgaları, zengin olma isteği, egemenlik anlayışı vb. sebepler dünya genelini etkileyen bir hale gelmiştir. Dünya üzerinde netlik ortamının daima sürmesi çok iyimser bir yaklaşım olacaktır. Uluslararası çıkar ilişkileri sürdüğü sürece belirsizlik artacak, bu belirsizliğin arttırdığı karmaşşık ülkelerin kendilerini koruma ve egemenliklerini elinde tutma arzusunu tetikleyecek, vatandaşlarını koruma isteği iyice arttıracak ve karşı konulamaz bir talep haline gelecektir. Bu durumlar doğal olarak ekonomik birimler üzerine de yansımıştır çünkü savunma harcamalarını egemenliğin bedeli olarak düşünmek mümkündür. Ülke üzerindeki karmaşa ortamı arttıkça doğal olarak savunmaya ihtiyaç artmakta ve bu ihtiyaç beraberinde savunma alanına daha fazla kaynak aktarmayı gerektirmektedir. Çünkü savunma harcamaları kamu harcamalarından savunma hizmetleri adına ayrılan kısımdır. Bununla birlikte savunmaya ayrılan pay ülkenin içinde bulunduğu tehdit arttıkça artmaktadır. Benoit'ten beri savunmaya ayrılan kaynağın ekonomiyi ne yönlü etkilediği üzerinde çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmaların sürekli tazelenmesinin nedenleri arasında tarih boyunca devletlerce savunmaya pay ayrılmış olması ve bu paydan hiçbir devletin vazgeçememiş olması yatmaktadır. Önemli olan bu savunma payını optimum düzeyde tutmaktır. Çünkü savunma harcamalarına çok kaynak ayırmak doğru bir savunma planının olmadığını göstermektedir. Doğru bir plan ve gerekli düzeyde savunma harcamaları planlaması ekonomik büyümeyi en iyi düzeyde etkileyecektir. Ülkelerin savunma harcamalarını yaparken onları etkileyen birden çok faktör vardır. Genel bir çerçevede bakıldığında gelişmiş ülkelerin daha faza savunma harcaması yaptığı görülmektedir. Bu çalışma, Augment Dickey Fuller testi, ADF Birim Kök testi, Johansen Eş bütünleşme Testi, Varyans ayrıştırma analizi, Housman testi, Panel veri analizi kullanılarak; seçili ülkelerde askeri harcamalar, cari denge ve silah ithracatının ekonomik büyüme üzerindeki etkisini incelemiştir. Çalışmada öncelikle 1965-2015 yılları arasındaki dönemde Türkiye incelenmiştir. Türkiyenin ekonomik büyümesindeki uzun dönemli faktörler tespit edilmeye çalışılmıştır. Daha sonra Fransa, İngiltere, Almanya, İtalya ve Kanada gibi ülkeler de ilave edilerek araştırma genişletilmiştir. Tüm bu ülkeler arasında ampirik bir araştırma yapılmıştır. Araştırmada seçilecek tarih aralığı verinin bulunabilme özelliğine göre seçilmiştir.
  • Öğe
    Avrupa kimliği oluşumunda ortak dışişleri ve güvenlik politikasının etkisinin analizi
    (Bursa Teknik Üniversitesi, 2021) Sefer, Tuba Atan; Darıcılı, Ali Burak
    Bu çalışmada Avrupa'da meydana gelen savaş yıkımlarının ardından Avrupa Birliği (AB)'nin dış politika ve güvenlik konularında ortak bir Avrupa hareketi oluşturup oluşturamayacağı konusunun analizi amaçlanmıştır. Ekonomik olarak ilerleyen AB için siyasi bir gelişim olan Ortak Dışişleri ve Güvenlik Politikası (ODGP)'nın bir Avrupa Kimliği oluşumuna etkisi üzerinde durulmuştur. Çalışmanın teorik alt yapısını oluşturan entegrasyon teorileri ve bu teorilerin AB sürecini nasıl etkilediği irdeleneceği gibi Fonksiyonalizm fikri ile ortaya çıkan teknik konularda sağlanan başarının, siyasi olarak ilerlemeyi hedef edinen bir AB yapısına etkisi incelenmiştir. Bu doğrultuda atılan en önemli adım olan ve Soğuk Savaş sonrası dönemde AB'nin nasıl bir yol izleyeceği tartışmaları ile ortaya çıkan Maastricht Antlaşması (AB Kurucu Antlaşması) ve bunun bir sonucu olarak geliştirilen ODGP ile bir Avrupa Kimliği oluşumu değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme sonucunda ekonomik bir adım olarak yola çıkan ve bu konuda başarılı bir organizasyon olan AB, siyasi konuların tartışmaya açık olmaması, bu konuların devletlerin ulusal çıkarları doğrultusunda belirleniyor olması ve özellikle dış politikada devletlerin ulusal yapılarının ön planda olması AB çatısı altında siyasi bir ilerlemeyi engellediğini göstermiştir. Bu doğrultuda her ne kadar AB'yi çok önemli bir siyasal boyuta taşıyacak olsa da ODGP, AB'yi oluşturan devletlerin ulusal kimlik ve çıkarları doğrultusunda hareket etmesi ve bu doğrultuda ilerlemesi ortak bir dış politika ve ortak bir Avrupa Kimliğinin oluşmasında etkili olmasında başarılı olamadığını göstermiştir. Güvenlik ve dış politika konularının ulusal çıkarların ön planda tutularak ilerlemesi dolayısıyla, ODGP ulusal çıkarların arkasında kalmıştır ve ODGP' nin Avrupa kimliğe de uzun vadede etki edemeyeceği görülmüştür. Anahtar Sözcükler; Avrupa Entegrasyonu, AB, Maastricht Antlaşması, ODGP, Kimlik
  • Öğe
    Türkiye'de Sosyal Güvenlik Kurumu'nun yapısı ve kayıt dışı istihdamın incelenmesi
    (Bursa Teknik Üniversitesi, 2021) Ağamoğlu, Mehmet; Işıklar, Abdullah
    Türkiye'de sosyal güvenliğin nasıl başladığı, sosyal güvenlik kurumlarının 2006 yılında tek çatı dahilinde birleşmeden önce nasıl örgütlendiklerine değinilmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu Türkiye'de bulunan en önemli sosyal güvenlik örgütüdür. Sosyal güvenlik alanındaki en önemli örgüt olması aktif ve pasif sigortalıların sayısının 34 milyon kişiyi aşmasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca genel sağlık sigortası yönünden neredeyse Türkiye'de ikamet eden herkes genel sağlık sigortası kapsamındadır. 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 4. maddesi sigortalı sayılanlar başlığı altında yer alan 4/a, 4/b ve 4/c çalışanlarından oluşan kişiler aktif sigortalı olarak kabul edilmekte bu kişiler adına prim tahakkuk ve tahsili yapılmaktadır. Diğer yandan Sosyal Güvenlik Kurumu'ndan gelir ve aylık alan kişiler ile bu kişilerin hak sahiplerini oluşturan kimseler ise pasif sigortalı olarak tanımlanmaktadır. Sosyal Güvenlik Kurumu'nun aktif ve pasif sigortalılara sağladığı kısa vadeli sigorta kolları, uzun vadeli sigorta kolları ve genel sağlık sigortasından kaynaklanan haklardan oluşmaktadır. Kayıt dışı ekonominin bir dalını oluşturan kayıt dışı istihdam; sosyal güvenlik ve vergi politikalarının etkin ve verimli yürütülmemesine neden olmaktadır. Çünkü verimli, etkin bir sosyal güvenlik ve vergi politikası üretilmesi için doğru istatistiki verilere ulaşılması gerekirken kayıt dışı istihdam olgusu bunu engellemektedir. İncelememizde Sosyal Güvenlik Kurumu'nun yapısı üzerinde durmamızda en önemli etken 5018 sayılı kanunun ekli 4 sayılı cetvelinde yer alan sosyal güvenlik kurumlar arasında en büyük ve etkili kurum olmasından kaynaklanmaktadır. Eğer Sosyal Güvenlik Kurumu'nun yapısı uygun bir şekilde ortaya konursa ülkemizin en büyük bütçe kalemlerinden birini oluşturan bu kurumda yaşanan eksiklikler daha iyi anlaşılacaktır. Sosyal Güvenlik Kurumu'nun, kayıt dışı istihdamla mücadelede en etkin kurum olması ve daha etkin mücadele etmesi adına çalışmamız ortaya konmuştur.