Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Tez Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Üniversite öğrencilerinin sosyal girişimcilik öncülleri ile duygusal zekâ düzeyleri arasındaki ilişkinin çeşitli değişkenlere göre incelenmesi(Bursa Teknik Üniversitesi, 2020) Ermanonuk, Fatma Ecehan; Anlı, GazanferBu çalışmada üniversite öğrencilerinin sosyal girişimcilik öncülleri ile duygusal zekâ düzeyleri arasındaki ilişkinin çeşitli değişkenler açısından incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma Bursa Teknik Üniversitesi ve Bursa Uludağ Üniversitesi'nde öğrenim gören 268'i kadın, 52'si erkek toplam 320 katılımcı üniversite öğrencisi ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmadan elde edilen bulgular, duygusal zekânın alt boyutu olan öz kontrol düzeyinin 41 yaş üzerindekilerde 18-25 yaş aralığındakilerden daha yüksek olduğunu, girişimcilik öyküsü olanların sosyallik düzeylerinin daha yüksek olduğu, girişimcilik konusunda rol modeli olanların öznel iyi oluş ve duygusallık düzeyleri ile toplam duygusal zekâ puanlarının rol modeli olmayanlara göre daha yüksek olduğu, kadınların sosyal girişimcilik öncüllerinin alt boyutlarından empati düzeylerinin erkeklerden, 18-25 aralığındakilerin ise 41 yaş üzerindekilerden daha yüksek olduğu, girişimcilik öyküsü bulunmayanların empati düzeylerinin girişimcilik öyküsü bulunanlardan daha yüksek, girişimcilik öyküsü bulunanların algılanan sosyal destek düzeylerinin ise girişimcilik öyküsü bulunmayanlardan yüksek olduğu, sosyal girişimcilik öncüllerinin girişimcilik rol modeli olup olmamasına göre farklılık göstermediğini ortaya koymaktadır. Ayrıca duygusal zekâ ile sosyal girişimcilik arasında pozitif yönlü ancak zayıf bir ilişki tespit edilmiştir. Ayrıca her değişkenin alt boyutları arasındaki korelasyonel ilişkiler de çalışma kapsamında incelenmiş ve bulgularına yer verilmiştir. Bu araştırma nicel olarak kurgulanmış, ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Verilerin analizleri SPSS for Windows paket programı aracılığıyla gerçekleştirilmiştir. Katılımcıların kişisel özelliklerini belirlemek üzere demografik soruların yanı sıra Sosyal Girişimcilik Öncülleri Ölçeği ve Duygusal Zekâ Özelliği Ölçeği kullanılmıştır. Anahtar Kelimeler: Duygu, duygusal zekâ, empati, girişimcilik, sosyal girişimcilikÖğe Gemlik limanlarının lojistik performansının Türkiye'nin uluslararası ticaretteki yerine katkısı(Bursa Teknik Üniversitesi, 2021) Altınok, Süleyman; Ceyhun, Gökçe ÇiçekKüreselleşme, 21. asrın başından itibaren ülkeleri ve toplumları derinden etkileyen bir olgudur. Küreselleşme ile birlikte dünyamız klasik deyimle küçülmüş adeta evrensel köy haline gelmiştir. Bunula birlikte, uluslararası sınırların ortadan kalktığı, yeni Dünya evrensel köy tabiri ile ifade edilmektedir. Küreselleşme neticesindeki bilgi teknolojileri ile kurumlar ve bireyler çok etkin ve hızlı iletişim sayesinde mal, hizmet ve bilgi paylaşımı imkanına sahiptir. Küreselleşmenin getirdiği pazar bütünleşmesi ile de ülkelerin yakınlaşmasına zemin hazırlamıştır. Bu yakınlaşma taşımacılık hizmetlerinin hareketlenmesine ve lojistik faaliyetlerin etkinliğinin önemini ortaya çıkarmıştır. Küresel ekonomik değerlerin devamını sağlayan günümüzün en önemli kavramı lojistik olarak görülmektedir. Evrensel köy haline gelen dünyada yeni yüzyılın öne çıkan üç faaliyet alanından birisi de lojistik olarak gösterilmektedir. Dünyadaki ticari etkinliklerin hammadde temini ile ürün elde edilmesi aşaması ve bu ürünlerin dünya pazarlarında yer edinmesindeki en önemli faaliyet alanı lojistiktir. Küresel ekonomik faaliyetlerin yegâne sonucu olan ürün ya da hizmetlerin müşteriye ulaşması ve müşteri memnuniyeti ile üretimin ya da hizmetin devamını sağlayan nedenlerdir. Lojistik, müşterilerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere her türlü ürünün, servis hizmetinin ve bilgi akışının, başlangıç noktasından tüketildiği son noktaya kadar olan tedarik zinciri içindeki hareketinin etkili ve verimli bir şekilde planlanması, uygulanması, taşınması, depolanması ve kontrol altında tutulması olarak tanımlanabilir. Lojistik sektörü, insanların günlük yaşantılarını devam ettirirken farkında olmadıkları, ancak yaşantılarını devam ettirmek için ihtiyaç duydukları hemen hemen her şeyin ihtiyaç sahibine ulaşmasında çok önemli olmakla beraber, her alanda hayatı kolaylaştırmaktadır. Bu kadar geniş bir yelpazede hizmet sunan lojistik sektörünün, özellikle dış ticaret açısından önemi büyüktür. Türkiye küresel ekonominin lojistik ayağını kullanabilmesi, jeopolitik ve jeostratejik konumundan tam olarak faydalanabilmesi durumunda çok büyük ekonomik kazanım elde edilebilecektir. Bu çalışma ile lojistik sektöründe sunulan hizmetlerde ortaya çıkan gelişmelerin, Türkiye'nin ihracatı üzerinde iyileştirici bir etkisinin olup olmadığı ve ihracata dayalı ekonomik büyüme ile lojistik sektöründe ortaya çıkan gelişmeler arasında bir bağlantının olup olmadığı ortaya konulmak istenilmektedir. Türkiye coğrafi konum, genç ve dinamik nüfusuyla lojistik sektörünün dünyadaki merkezlerinden biri olma potansiyeline sahip ender ülkelerden birisindir. Bu artılarını kullanabilmesi ise lojistik üs olma potansiyeli ile sektörel önderliğe erişmesini mümkün hale getirebilir. Günümüzde dünya ekonomik değerlerinin en önemli ayağı ise lojistik alanındaki denizcilik faaliyetlerini oluşturmaktadır. Dünyanın dörtte üçünün sularla kaplı olması, ticaretin denizaşırı ülkelere kayması, yüksek hacimli yük taşıma kapasitesi ve maliyetinin diğer taşıma türlerine göre düşüklüğü gibi nedenlere bağlı olarak küresel ticaretin yükünü denizler tarafından taşınmaktadır. Denizcilik faaliyetlerinin en yoğun kilit noktasını ise, limanlar meydana getirmektedir. Türkiye üç tarafı denizlerle ile çevrili bir ülke ve 8333 km. uzunluğundaki kıyı şeridi ile Avrasya kavşağında bulunan Anadolu toprakları sayesinde coğrafi ve jeostratejik avantajları yüksek bir konumdadır. Bursa, bir ticaret merkezi durumundaki konumu ve Marmara iç denizinin Gemlik limanlarını kapı olarak kullanması dolayısıyla bu yetkinliğe sahip bulunmaktadır. Bu çalışmada uluslararası lojistik sistemi kapsamında çerçevesinde de Gemlik limanlarının nitelikleri bunları hangi aşamada karşılamak kapasitesine sahip olduğunu tespit etmek amaçlanmaktadır. Bu amaç doğrultusunda, Türkiye'nin uluslararası ticarette Gemlik limanlarının ihracat ve ithalat anlamında lojistik performansını ortaya çıkarmaktır. Gemlik limanlarının Türkiye ekonomisindeki yerini değerlendirmektir. Marmara Denizi'nin lojistik üssü olarak görülen Gemlik limanlarının jeopolitik ve jeostratejik olarak denizyolu lojistiğinin mevcut durumunu ortaya çıkarmaktadır. Küresel rekabet; şirketlerin ürünlerini ve hizmetlerini müşteri tatminini üzerine hareket ederek hız ve zaman esaslı bir hale getirmiştir. Günümüz piyasa şartlarında üretim maliyetleri ile istenilen kalite yaklaşık aynı seviyeler de bulunmaktadır. Buradaki farkı ortaya çıkaran kavram lojistik hizmetlerinin yönetimiyle belirlenmektedir. Dış ticarette lojistik sektörü, olmazsa olmaz unsurdur. İthal edilen veya ihraç edilen tüm ürünler lojistik hizmetlere mutlaka konu olmaktadır. Dolayısıyla dış ticaret ve lojistik, özellikle de taşımacılık arasında bir ilişki olduğu ve bu ilişkinin de dolaylı olarak ekonomik büyümeyi etkilediği bu çalışmanın temel varsayımıdır. Kullanılan verilerin karşılaştırılması ve değerlendirilmesi neticesinde Gemlik limanlarının potansiyel varlığının istenilen değerlerin altında bulunduğu gerçek potansiyelinin ortaya çıkarılması için ihtiyaç duyulan yatırım desteklerinin kamusal ve özel kuruluşlar tarafından koordineli bir şekilde çözümlemelerinin yapılıp hazırlıkların kazan-kazan esaslı bir zihinsel birliktelik içinde hareket edilemesi ile mümkün olacağı öngörülmektedir.Öğe Savunma harcamaları, cari denge ve silah ithalatı ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkinin ekonometrik analizi(Bursa Teknik Üniversitesi, 2020) Özburak, Sümeyye; Kalaycı, SalihGüvenlik kavramı insanın yaratılışından beri hayatını devam ettirebilmesi için en büyük ihtiyaçlarından biri olmuştur. Bu güvenlik arayışı ve ihtiyacı devletlerin kendilerini savunma mecburiyetini beraberinde getirmiştir. Dünya savaşları, Soğuk savaş, ülkeler arası kutuplaşma, güç kavgaları, zengin olma isteği, egemenlik anlayışı vb. sebepler dünya genelini etkileyen bir hale gelmiştir. Dünya üzerinde netlik ortamının daima sürmesi çok iyimser bir yaklaşım olacaktır. Uluslararası çıkar ilişkileri sürdüğü sürece belirsizlik artacak, bu belirsizliğin arttırdığı karmaşşık ülkelerin kendilerini koruma ve egemenliklerini elinde tutma arzusunu tetikleyecek, vatandaşlarını koruma isteği iyice arttıracak ve karşı konulamaz bir talep haline gelecektir. Bu durumlar doğal olarak ekonomik birimler üzerine de yansımıştır çünkü savunma harcamalarını egemenliğin bedeli olarak düşünmek mümkündür. Ülke üzerindeki karmaşa ortamı arttıkça doğal olarak savunmaya ihtiyaç artmakta ve bu ihtiyaç beraberinde savunma alanına daha fazla kaynak aktarmayı gerektirmektedir. Çünkü savunma harcamaları kamu harcamalarından savunma hizmetleri adına ayrılan kısımdır. Bununla birlikte savunmaya ayrılan pay ülkenin içinde bulunduğu tehdit arttıkça artmaktadır. Benoit'ten beri savunmaya ayrılan kaynağın ekonomiyi ne yönlü etkilediği üzerinde çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmaların sürekli tazelenmesinin nedenleri arasında tarih boyunca devletlerce savunmaya pay ayrılmış olması ve bu paydan hiçbir devletin vazgeçememiş olması yatmaktadır. Önemli olan bu savunma payını optimum düzeyde tutmaktır. Çünkü savunma harcamalarına çok kaynak ayırmak doğru bir savunma planının olmadığını göstermektedir. Doğru bir plan ve gerekli düzeyde savunma harcamaları planlaması ekonomik büyümeyi en iyi düzeyde etkileyecektir. Ülkelerin savunma harcamalarını yaparken onları etkileyen birden çok faktör vardır. Genel bir çerçevede bakıldığında gelişmiş ülkelerin daha faza savunma harcaması yaptığı görülmektedir. Bu çalışma, Augment Dickey Fuller testi, ADF Birim Kök testi, Johansen Eş bütünleşme Testi, Varyans ayrıştırma analizi, Housman testi, Panel veri analizi kullanılarak; seçili ülkelerde askeri harcamalar, cari denge ve silah ithracatının ekonomik büyüme üzerindeki etkisini incelemiştir. Çalışmada öncelikle 1965-2015 yılları arasındaki dönemde Türkiye incelenmiştir. Türkiyenin ekonomik büyümesindeki uzun dönemli faktörler tespit edilmeye çalışılmıştır. Daha sonra Fransa, İngiltere, Almanya, İtalya ve Kanada gibi ülkeler de ilave edilerek araştırma genişletilmiştir. Tüm bu ülkeler arasında ampirik bir araştırma yapılmıştır. Araştırmada seçilecek tarih aralığı verinin bulunabilme özelliğine göre seçilmiştir.Öğe Avrupa kimliği oluşumunda ortak dışişleri ve güvenlik politikasının etkisinin analizi(Bursa Teknik Üniversitesi, 2021) Sefer, Tuba Atan; Darıcılı, Ali BurakBu çalışmada Avrupa'da meydana gelen savaş yıkımlarının ardından Avrupa Birliği (AB)'nin dış politika ve güvenlik konularında ortak bir Avrupa hareketi oluşturup oluşturamayacağı konusunun analizi amaçlanmıştır. Ekonomik olarak ilerleyen AB için siyasi bir gelişim olan Ortak Dışişleri ve Güvenlik Politikası (ODGP)'nın bir Avrupa Kimliği oluşumuna etkisi üzerinde durulmuştur. Çalışmanın teorik alt yapısını oluşturan entegrasyon teorileri ve bu teorilerin AB sürecini nasıl etkilediği irdeleneceği gibi Fonksiyonalizm fikri ile ortaya çıkan teknik konularda sağlanan başarının, siyasi olarak ilerlemeyi hedef edinen bir AB yapısına etkisi incelenmiştir. Bu doğrultuda atılan en önemli adım olan ve Soğuk Savaş sonrası dönemde AB'nin nasıl bir yol izleyeceği tartışmaları ile ortaya çıkan Maastricht Antlaşması (AB Kurucu Antlaşması) ve bunun bir sonucu olarak geliştirilen ODGP ile bir Avrupa Kimliği oluşumu değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme sonucunda ekonomik bir adım olarak yola çıkan ve bu konuda başarılı bir organizasyon olan AB, siyasi konuların tartışmaya açık olmaması, bu konuların devletlerin ulusal çıkarları doğrultusunda belirleniyor olması ve özellikle dış politikada devletlerin ulusal yapılarının ön planda olması AB çatısı altında siyasi bir ilerlemeyi engellediğini göstermiştir. Bu doğrultuda her ne kadar AB'yi çok önemli bir siyasal boyuta taşıyacak olsa da ODGP, AB'yi oluşturan devletlerin ulusal kimlik ve çıkarları doğrultusunda hareket etmesi ve bu doğrultuda ilerlemesi ortak bir dış politika ve ortak bir Avrupa Kimliğinin oluşmasında etkili olmasında başarılı olamadığını göstermiştir. Güvenlik ve dış politika konularının ulusal çıkarların ön planda tutularak ilerlemesi dolayısıyla, ODGP ulusal çıkarların arkasında kalmıştır ve ODGP' nin Avrupa kimliğe de uzun vadede etki edemeyeceği görülmüştür. Anahtar Sözcükler; Avrupa Entegrasyonu, AB, Maastricht Antlaşması, ODGP, KimlikÖğe Türkiye'de Sosyal Güvenlik Kurumu'nun yapısı ve kayıt dışı istihdamın incelenmesi(Bursa Teknik Üniversitesi, 2021) Ağamoğlu, Mehmet; Işıklar, AbdullahTürkiye'de sosyal güvenliğin nasıl başladığı, sosyal güvenlik kurumlarının 2006 yılında tek çatı dahilinde birleşmeden önce nasıl örgütlendiklerine değinilmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu Türkiye'de bulunan en önemli sosyal güvenlik örgütüdür. Sosyal güvenlik alanındaki en önemli örgüt olması aktif ve pasif sigortalıların sayısının 34 milyon kişiyi aşmasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca genel sağlık sigortası yönünden neredeyse Türkiye'de ikamet eden herkes genel sağlık sigortası kapsamındadır. 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 4. maddesi sigortalı sayılanlar başlığı altında yer alan 4/a, 4/b ve 4/c çalışanlarından oluşan kişiler aktif sigortalı olarak kabul edilmekte bu kişiler adına prim tahakkuk ve tahsili yapılmaktadır. Diğer yandan Sosyal Güvenlik Kurumu'ndan gelir ve aylık alan kişiler ile bu kişilerin hak sahiplerini oluşturan kimseler ise pasif sigortalı olarak tanımlanmaktadır. Sosyal Güvenlik Kurumu'nun aktif ve pasif sigortalılara sağladığı kısa vadeli sigorta kolları, uzun vadeli sigorta kolları ve genel sağlık sigortasından kaynaklanan haklardan oluşmaktadır. Kayıt dışı ekonominin bir dalını oluşturan kayıt dışı istihdam; sosyal güvenlik ve vergi politikalarının etkin ve verimli yürütülmemesine neden olmaktadır. Çünkü verimli, etkin bir sosyal güvenlik ve vergi politikası üretilmesi için doğru istatistiki verilere ulaşılması gerekirken kayıt dışı istihdam olgusu bunu engellemektedir. İncelememizde Sosyal Güvenlik Kurumu'nun yapısı üzerinde durmamızda en önemli etken 5018 sayılı kanunun ekli 4 sayılı cetvelinde yer alan sosyal güvenlik kurumlar arasında en büyük ve etkili kurum olmasından kaynaklanmaktadır. Eğer Sosyal Güvenlik Kurumu'nun yapısı uygun bir şekilde ortaya konursa ülkemizin en büyük bütçe kalemlerinden birini oluşturan bu kurumda yaşanan eksiklikler daha iyi anlaşılacaktır. Sosyal Güvenlik Kurumu'nun, kayıt dışı istihdamla mücadelede en etkin kurum olması ve daha etkin mücadele etmesi adına çalışmamız ortaya konmuştur.Öğe Türkiye'nin Bosna-Hersek ile olan siyasi ve iktisadi ilişkileri (1990-2010 dönemi)(Bursa Teknik Üniversitesi, 2020) Bay, Halil; Ulukütük, MehmetUluslararası arenada devletler birbirleriyle diplomatik ilişkilerini geliştirmeye özen göstermektedir. Birçok ülke karşı tarafla kendi ulusal çıkarı için ilişkiler kurmaktadır. Fakat, Türkiye ve Bosna-Hersek'in ilişkileri bu çıkar ilişkisinden çok ötededir. Türkler ve Boşnaklar uzunca süre aynı kaderi paylaşmışlardır. Birbirlerine kültürel ve dini yönden sıkı sıkıya bağlanmışlardır. Günümüzde ise bu ilişkiler yine aynı özenle devam etmektedir. Bu çalışmada, Türkiye ve Bosna-Hersek'in 1990-2010 tarihleri arasındaki siyasi ve iktisadi ilişkileri ele alınmaktadır. Türklerin ve Boşnakların günümüzdeki ilişkilerini en iyi şekilde anlayabilmek için bu çalışma, Osmanlı Devleti dönemi Bosna'daki durumdan başlanılmıştır. İleriki bölümlerde Yugoslavya Krallığı ve Yugoslavya Federal Cumhuriyeti zamanlarındaki Bosna'da tez çalışmasında yer almaktadır. İki devletin siyasi ve iktisadi ilişkilerini zorlanmadan anlayabilmek için Bosna-Hersek'in idari ve siyasi yapısı detaylı bir şekilde bu çalışmada kendine yer bulmuştur. Tez çalışmasının esas bölümlerini oluşturan başlıklar ''Türkiye ve Bosna-Hersek Arasındaki Siyasi İlişkiler'' ve ''Türkiye ve Bosna-Hersek Arasındaki İktisadi İlişkiler'' olarak belirlenmiştir. Bu bölümlerde iki devletin siyasi ve iktisadi anlaşmaları ile birbirleriyle olan siyasi ve iktisadi işbirlikleri açıklanmaktadır. Bu çalışmanın hipotezi ise Türkiye'nin Bosna-Hersek'e olan yardımları ile Bosna-Hersek'in kendi ayakları üzerinde durabilecek bir devlet durumuna gelebileceği ve yeniden patlak verecek bir savaşı Türkiye'nin bölge ülkelerini diplomatik yöntemlerle bir araya getirme çabasıyla engellemeye çalıştığı ve başarılı olduğu üzerine belirlenmiştir.Öğe Avrupa'nın enerji politikası ve Doğu Akdeniz stratejisi(Bursa Teknik Üniversitesi, 2020) Subaşı, Mahir Yavuz; Korkmaz, NuriAvrupa Birliği, bir yandan iklim değişikliği baskısı bir yandan arz güvenliği baskısı altında enerji güvenliği ve karbondan arındırma stratejilerini uyumlaştırmaya ve bir dengeye getirmeye çalışmaktadır. Son yıllarda karbondan arınmış bir ekonomi kurma hedefi enerji arz güvenliğine katkı sağlama ve sürdürülebilir enerji için kritik bir öneme ulaşmıştır. Politikaları birbiriyle uzlaştırma süreci AB içerisinde yerel, bölgesel ve küresel ölçekte enerji yönetimini zorunlu hâle getirmiştir. AB enerji ve iklim yönetimi 'Temiz Enerji Paketleri' sayesinde belirgin hâle gelmiştir. Avrupa Komisyonu'nun Paris ve Lizbon iklim zirveleri sonucu AB enerji politikasındaki yetki artışıyla Enerji Birliği yapısı altında karbondan arındırma stratejileri giderek daha fazla önem kazanmış ve üye ülkeleri bağlayıcı sonuçlar ortaya koymaya başlamıştır. Yenilenebilir Enerji hedefleri ve Yenilenebilir Enerji Direktifleri ile AB bir enerji yönetim mekanizması ortaya koymuştur. Fakat bu gelişmeler doğrultusunda AB enerji politikası ile özellikle fosil yakıt bağımlılıkları yüksek olan Doğu Avrupa ülkeleri arasında bir takım politik çekişmeler ortaya çıkmıştır. AB ekonomiyi karbondan arındırma stratejisinde 2020, 2030 ve 2050 enerji ve iklim hedefleri belirlemiştir. Bu hedeflere Yenilenebilir Enerji Kaynakları ile ulaşılması birincil strateji olmasına rağmen doğalgazın diğer fosil yakıtlara oranla daha az emisyon değerine sahip olması AB'nin doğalgazı bir geçiş enerji kaynağı olarak değerlendirmesine sebep olmuştur. Bunun yanı sıra AB'nin doğalgaz bağımlılığının yüksek olması kolay vazgeçilebilir bir kaynak olmamasına ve arz güvenliğini olumsuz etkilemesine neden olmaktadır. AB Güney Gaz Koridoru ile doğalgaz çeşitlendirme politikasını ortaya koymuştur. Bunun yanı sıra LNG talebi ile doğalgazın küresel bir piyasadan temin edilme fırsatı AB'yi farklı bir enerji yönetimi konseptini ele almaya zorlamıştır. AB, Doğu Akdeniz gazını ise bu politikanın diğer destek ayağı olarak tasarlamaya çalışmaktadır. AB'nin Enerji Birliği etiketi altında Enerji politikasının gelişen ve zenginleşen yapısını analiz etmek ve değişen eksenini değerlendirerek AB enerji stratejisinin önceliklerini yeniden düzenlemek amaçlanmıştır. Bunun yanı sıra AB'nin dış enerji yönetimi kapsamında jeopolitik yaklaşımının sonuçları ortaya konmuştur. Piyasa yaklaşımı ve jeopolitik kritiğin bir araya gelmeye başladığı AB enerji politikasının Doğu Akdeniz'e stratejik iz düşümü değerlendirilmiştir. Anahtar Kelimeler: Avrupa Birliği, Avrupa Komisyonu, Enerji, Dış Yönetişim, Jeopolitik, Doğu Akdeniz, LNGÖğe Almanya'da aşırı sağın teşkilatlanması ve İslamofobi(Bursa Teknik Üniversitesi, 2021) Okumuş, Sena; Korkmaz, NuriKökenleri Endülüs'ün fethine dayanan Müslüman ve İslam karşıtlığı yıllar içerisinde Avrupa'ya yapılan işçi gücü göçü, 11 Eylül saldırıları ve Arap Baharı sonrası yaşanan mülteci kriziyle derinleştirilmiştir. Batı'da yaşayan Müslümanların yaşadıkları ülkelerde görünürlüklerinin artması ve kendi kültürlerini yaşadıkları ülkelerde devam ettirmek istemeleri Müslümanlara karşı zaten var olan önyargıların artmasına sebep olmuştur. Müslümanlara karşı ayrımcılık yapmak, yabancı düşmanlığı, toplumdan dışlama, nefret dürtüsüyle hareket etme ve özellikle de ırkçılık Avrupa toplumunu İslamofobi'ye götüren eylemler olmuştur. Şüphe götürmez bir gerçek ki insanlık tarihinin en utanç verici olgusu milliyetçi duygularla yapılan ırkçılık eylemleridir. Eski çağların hastalığı, kölelik ve kalıtsal farklılığa dayalı biyolojik ırkçılık iken; günümüzün hastalığı ise yabancı ve zayıf olana karşı kültür ve din temelli ötekileştiriciliği ifade eden kültürel ırkçılıktır. İslam ile Hristiyanlığın karşılaştığı tarihten itibaren iki din arasında yaşanan çatışmalar bizi bir kültürel ırkçılık türü olan İslamofobi'nin günümüzdeki şeklini almasına sebebiyet vermiştir. Kendisini daima diğer toplumlardan üstün gören Avrupa'nın öteki kimlikleri aşağı görerek kendi kimliğini oluşturması çabası yabancı düşmanlığını körüklemiştir. İslam kültürünün Hristiyan değerlerine dayanan Avrupa kültürüyle uyumsuz olduğuna dair ortaya atılan milliyetçi söylemler de yabancı olarak gördükleri Müslümanlara karşı İslamofobik söylem ve eylemlerin artmasına sebebiyet vermiştir. Milliyetçi söylemlerle süslenmiş dışlayıcı bir siyaset izleyen aşırı sağ partilerin politikaları İslamofobi'nin en büyük sebebi olarak çalışmada anlatılmıştır. Geniş bir yelpazede yer alan İslamofobi bu çalışmada Avrupa genelinde, özelde ise Almanya ülkesinde incelenmiştir. Çalışmanın çerçevesi Almanya'da görülenİslamofobi'nin ve kamuoyunda Müslümanlara karşı yapılan nefret söylemlerinin artmasındaki en büyük payın aşırı sağ partilerin ve aşırı sağ etkisinde hareket eden her türlü oluşumun milliyetçi ve ırkçı söylemlerinin olduğu teziyle çizilmiştir. Çalışmanın amacı ise Müslüman toprakları dışında yaşayan tüm Türklerin ve Müslümanların özellikle de Almanya'da maruz kaldıkları İslamofobik söylemlerin ve şiddetin boyutunu göstermek ve bu nefret suçunun tehlikesini anlatmaktır.Öğe Gümrük idarelerinde vergi kaybına sebep olan durumlarda gümrük müşavirlerinin mali ve müteselsil sorumluluğu temelinde yaşanan sorunlar ve çözüm önerileri(Bursa Teknik Üniversitesi, 2023) Kara, Davut Özden; Özdemir, SerkanGümrük mevzuatı dahilinde ülkenin giriş ve çıkış kapılarından yani gümrük sınırlarından ithal ya da ihraç edilen her türlü ürünlerin geçişi sırasında eşyanın kıymeti ya da miktarı gibi kıstasları üzerinden alınan mali yükümlülüklere gümrük vergisi denilmektedir. Gümrük vergilerinin uygulanmasının ve yaptırımının usul ve amaçlarını içeren verginin tahakkuku, tahsili, yükümlüsü ve cezaları Vergi Usul kanunu kapsamında uygulanan tahakkuk ve tahsil edilen vergilerden farklı niteliklere sahip olmaları sebebi ile gümrük vergileri usul ve amaçları yönünden 4458 sayılı Gümrük Kanunu'nda yer almıştır. Gümrük kanunu başta olmak üzere gümrük mevzuatının şekil ve maddi yükümlülüklerine uyulmaması nedeniyle gümrük vergileri kapsamında yükümlüler ile gümrük idaresi arasında çeşitli uyuşmazlıklar ortaya çıkabilmektedir. Temel yapı itibariyle bakıldığında beyana göre eksik ödenen veya hiç ödenmeyen gümrük vergilerinden yükümlü yani eşya sahibi sorumludur. Ancak, beyan sonucunda eksik ödenen veya hiç ödenmeyen verginin mevzuata aykırı bir durumun bulunmasından kaynaklanması, örneğin eşyanın vergiye esas niteliğinin yanlış veya kıymetinin gerçek ödenenden düşük beyan edilmesi halinde, bu durumu bilen ve normal olarak bilmesi gereken kişi de vergilerden sorumludur. 4458 sayılı Gümrük Kanunu'yla ticaret ile uğraşan gerçek ya da tüzel kişileri gümrük idarelerinde temsil etmenin iki farklı yöntemi bulunmaktadır. Bunlar gümrük kanunda ayrıca belirtilen doğrudan ve dolaylı temsil şeklidir. Dolaylı temsil yoluyla, eşya sahibi hesabına temsilci sıfatıyla hareket eden gümrük müşavirinin yükümlülüğü, beyanda kullanılan verilerin doğru ya da yanlış olduğunu bildiği veya mesleği icabı ve mutat olarak bilmesi gerektiği durumlarla sınırlandırılmış bulunmaktadır. Bu çalışmada Gümrük Kanunu kapsamında öne çıkan müteselsil sorumluluk kavramı ve uygulama incelenecek olup gümrük idaresi ile gümrük kanununa göre yükümlü sayılan kişiler arasındaki uyuşmazlığa sebep olan konular ve bu uyuşmazlıkların çözüm yolları ele alınacaktır. Bu bağlamda bu araştırma konusu kapsamında katılımcılar ile elektronik ortamlar üzerinden yapılandırılmamış görüşme tekniği kullanılarak 9 adet açık uçlu soru ile toplam 12 kişi ile gümrük müşavirliği hizmeti veren gümrük müşavirleri, yetkilendirilmiş gümrük müşaviri ve şirket sahibi olan kişiler ile görüşme sağlanmıştır. Müteselsil sorumluluk kapsamı sektörün önemli sorunları arasında yer almaktadır. Araştırmada meslek mensuplarının belirtilen sorunla ilgili düşünceleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Ayrıca çalışma ile sektörde yaşanan bu sorunun çözümü için farkındalık yaratılması amaçlanmıştır. Anahtar Kelimeler: Gümrük Vergileri, Gümrük Kanunu, Gümrüklerde Temsil.Öğe Soğuk savaş sonrası enerji güvenliği bağlamında İran dış politikası(Bursa Teknik Üniversitesi, 2019) Ekren, Alican; Özkan, GökhanEnerji güvenliği, tüketici ülkelerin, makul fiyatlardan, farklı kaynaklardan ve sürdürülebilir bir şekilde arz güvenliklerinin sağlanması olarak tanımlanmaktadır. Jeopolitik istikrarsızlıklar, doğal afetler, terörizm veya yatırım eksikliği gibi nedenler bir ülkenin enerji güvenliği boyutunda sorun yaşamasına neden olabilmektedir. Bu nedenle, devletler enerji arz güvenliklerini sağlamak için farklı stratejiler geliştirmektedirler. Enerji güvenliği, özellikle hidrokarbon kaynakları bakımından zengin olan Ortadoğu için oldukça önemli bir kavram olarak ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada, Ortadoğu'nun en önemli ülkelerinden biri olan İran'ın Soğuk Savaş sonrası dış politikası enerji güvenliği bağlamında ele alınacaktır. Soğuk Savaş'ın bitmesiyle iki kutuplu sistemin sona ermesi, Humeyni'nin vefatı ve ABD'nin Irak müdahalesi gibi küresel etkileri olan olayların meydana gelmesi, İran dış politikasında önemli değişikliklere neden olmuştur. İran'ın coğrafi konumu ve zengin yeraltı kaynakları, bu olaylardan sonra enerji güvenliğinin dış politikada daha önemli bir faktör olarak yer almasına neden olmuştur. Özellikle İran'ın nükleer enerji çalışmaları, uluslararası gündemi ve İran dış politikasını meşgul eden en önemli konulardan biri olmuştur. Soğuk Savaş sonrası şekillenen yeni uluslararası sistemde enerji güvenliği, İran dış politikası açısından her geçen gün daha fazla önem kazanan bir parametre haline gelmiştir. Enerji güvenliğinin, İran'ın dış politikası açısından stratejik önemini koruyacağı tahmin edilmektedir.Öğe Covıd-19 pandemisinin Türkiye'deki uluslararası lojistik maliyetlere etkisinin AHP yöntemi ile incelenmesi(Bursa Teknik Üniversitesi, 2023) Özköse, Dilan; Ünal, Tuğçe Danacı2019 yılında Çin'in Wuhan kentinde ortaya çıkan Covid-19 salgını kısa zamanda tüm dünyayı etkisi altına almıştır. Türkiye'de ilk Covid-19 vakasının görüldüğü 11 Mart 2020 tarihinde Dünya Sağlık Örgütü bu durumu pandemi ilan etmiştir. Pandemi hayatın tüm alanlarını olumsuz şekilde etkilemiştir ve lojistik sektörü pandemiden en çok etkilenen sektörlerden biri olmuştur. Lojistik faaliyetler, uluslararası ticarette tedarik zincirinin ayrılmaz bir parçası olarak hammadde, mamul ve yarı mamul eşyaların tedarikçiden nihai tüketiciye ulaşmasında önemli bir rol oynamaktadır. Pandeminin ortaya çıkması ve hızla yayılması ile uluslararası tedarik zincirinde kopmalar olmuştur. Pandeminin yayılma hızını düşürmek amacıyla devletler çeşitli önlemler almıştır. Bu önlemler kapsamında sınırlar kapatılmış veya kısıtlanmış, sınır geçişlerinde ek kontroller getirilmiş, karantina uygulamaları yürürlüğe koyulmuştur. Alınan önlemler sonucunda uluslararası lojistik faaliyetler kısmen ya da tamamen durmuştur. Lojistik faaliyetlerine devam edemeyen işletmeler bu süreçte kapanmış ya da daha az kapasite ile çalışmalarına devam etmiştir. Covid-19 pandemisinin lojistik sektöründe neden olduğu satınalma, üretim ve dağıtım faaliyetleri üzerindeki olumsuz etkileri lojistik maliyetlerin artmasına ve buna bağlı olarak arz-talep, ürün-fiyat dengesinde hissedilir değişikliklere sebep olmuştur. Covid-19 pandemisinin tüm dünyada yarattığı sağlık krizi dışında ekonomik olarak da olumsuz etkisi hissedilirken bu pandemi sürecinin ne kadar süreceğinin belirsizliği krizin boyutunu arttırmıştır. Bu çalışmada Türkiye'de Covid-19 pandemisinin uluslararası lojistik maliyetler üzerine etkisinin çok kriterli karar verme yöntemlerinden AHP yöntemi ile analiz edilerek en fazla etkilenen kriterlerin önem derecelerine göre sıralanması ve en fazla etkilenen maliyet faktörünün ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. Lojistik alanında uzman kişilerin katılımı ile yapılan anket çalışması sonucunda elde edilen 27 anket formu analize dahil edilmiştir. Covid-19 pandemisinin ana kriterler üzerindeki etkileri incelendiğinde en fazla üretim maliyetlerinin etkilendiği ikinci olarak ise taşıma maliyetlerinin etkilendiği ortaya çıkmıştır. Bunları sırasıyla elleçleme, stok yönetimi ve depolama, satınalma maliyetleri izlerken en az etkilenen maliyetlerin gümrük işlemleri maliyetleri olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu çalışmanın, küresel salgınların uluslararası lojistik faaliyetleri ve lojistik maliyetleri nasıl etkileyebileceği konusunda literatüre katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Anahtar kelimeler: Uluslararası lojistik, Lojistik maliyetler, Covid-19 pandemisi, AHP yöntemiÖğe 21. yüzyıl becerileri bağlamında kız çocuklarının girişimcilik ve inovasyon becerilerinin incelenmesi(Bursa Teknik Üniversitesi, 2021) Kahraman, Sümeyye Nur; Sunay, Melda MedineGeçmişten günümüze toplumların gelişimi incelendiğinde; dönemin şartları değişse bile girişimcilik giderek önem kazanmaya devam etmektedir. Girişimcilikle ilgili Türkiye, genç ve dinamik nüfus yapısıyla birlikte inovatif iş fikirleri üretme noktasında yüksek potansiyele sahiptir. Günümüz teknolojilerini kullanarak 21. yüzyılda gelişmiş toplumlar arasında yer alabilmek adına gençler desteklenirse ekonomik olarak da gelişme sağlanacaktır. Günümüzde teknoloji ve bilgi çağının yaşandığı, değişim ve dönüşümlerin hızla ilerlediği bilgi ve teknoloji çağında ülkelerin ekonomik ilerlemeleri adına kadınların ekonomik faaliyetlere sağladıkları katkıların ve girişimcilik faaliyetlerine sağladıkları desteğin azımsanmayacak ölçüde olduğu bilinmektedir. Ekonomik büyüme ve kalkınma adına dinamik yapıda olan, aynı zamanda yaşadıkları çağda inovatif girişimcilik faaliyetlerine yön verecek olan gençlere ihtiyaç vardır. Günümüzde ortaöğretim çağındaki kız çocukları bundan yaklaşık on yıl sonraki süreçte birer yetişkin olacaklar; sosyal, ekonomik ve kültürel birçok alanda söz sahibi olacaklardır. Ülkelerin çeşitli destek programları veya devlet politikaları ile ellerinde bulundurdukları gençleri desteklenmelerinin ve girişimci fikirlerin ortaya çıkarılmasının gelecek vaat eden bir gereklilik olduğu düşünülmektedir. Bu çalışmada kız çocuklarının 21. yüzyıl becerileri bağlamında girişimcilik ve inovasyon becerilerinin çeşitli sosyo demografk etmenlere göre değişip değişmediğinin ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. Araştırmada Çevik ve Şentürk (2019) tarafından geliştirilen "Çok Boyutlu 21 Yüzyıl Becerileri" ölçeği gerekli uygulama izinleri alınarak kullanılmış ve elde edilen veriler SPSS programı ile analiz edilmiş, sosyo-demografik değişkenlerin kız çocuklarının girişimcilik ve inovasyon becerilerine olan etkisi incelenmiştir. Elde edilen verilerin normal dağılmadığı görülmüş ve bu sebeple istatistik hesaplamaları için parametrik olmayan testlerden Mann-Whitney U ve Kruskal-Wallis H testleri tercih edilmiştir Kız öğrencilerin 21. yüzyıl becerileri ölçeği genel ortalamasının 157.84 olduğu görülmüş ve kız öğrencilerin ölçek bütününe ait ortalamaların orta değerlerin üzerinde olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Genel olarak yaş, baba eğitim durumu, anne-baba çalışma durumu değişkenlerinin kız çocuklarının girişimcilik ve inovasyon becerilerini etkilediği; kardeş sayısı, doğum sırası, anne eğitim durumu, anne-baba medeni durum ve algılanan sosyo-ekonomik düzey değişkenlerinin ise girişimcilik ve inovasyon becerilerini etkilemediği sonucuna ulaşılmıştır. Sonuç olarak da kız çocukları adına desteklenmesi gereken önemli noktalara değinilmiştir.Öğe Kuzey Avrupa ve Latin Amerika ülkeleri arasında gelir dağılımı adaletsizliği açısından ekonometrik bir analiz ve Türkiye örneği(Bursa Teknik Üniversitesi, 2018) Öztürk, Ayhan; Kalaycı, Salih1980'li yıllardan sonra serbest piyasa ekonomisinin de etkisiyle, gelir dağılımında meydana gelen adaletsizliğin giderek artış gösterdiği bilinmektedir. Ülkeler açısından oldukça fazla önem arz eden gelirin adaletsiz dağılımı, fonksiyonel, kişisel, sektörel ve bölgesel olarak incelenebildiği gibi eğitime ve cinsiyete göre de incelenebilmektedir. Gelir dağılımı adaletsizliğinin ortaya çıkmasında eğitimin payı oldukça önemlidir. Eğitim seviyesinin yükseldikçe, bireylerin gelirlerinin artması, yoksulluk ve işsizliğin azalması, eğitim ve gelir arasındaki pozitif ilişkiyi gösterirken, eğitim hayatlarında başarısız olan kişiler tarafından elde edilen gelirlerin az, yoksulluk ve işsizlik oranlarının daha fazla olduğu görülmektedir. Cinsiyetler arasında ayrım gözetmeksizin bütün bölgelerde eşit fırsatlarla yapılan eğitimin, gelir dağılımını olumlu yönde etkileyeceği bilinmektedir. Özellikle, kadına eğitim hayatında yapılan ayrımcılığı ortadan kaldırarak, iş hayatına dahil edilmesinin, üretken konuma getirilmesinin sağlanması sonucu gelir dağılımında meydana gelen eşitsizlik oldukça azalmaktadır. Bu çalışmada mikro bağlamda, nüfusları bakımından birbirine yakın iki bölge olan Doğu Marmara Bölgesi ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi ele alınarak, bu iki bölge arasındaki gelir farklılıkları üzerinde eğitimin ve cinsiyetin etkileri incelenmektedir. Ayrıca çalışmamızda 2004 – 2014 yılları için panel veri analizi uygulanmış ve makro bağlamda Kuzey Avrupa ülkeleri ile Latin Amerika ülkeleri arasındaki gelir dağılımı adaletsizliği konusu ve bu bağımlı değişkenimizi etkileyen faktörlerin (GSMH, enflasyon, işsizlik) etki katsayıları ele alınmıştır. Bu bağlamda elde edilen sonuç, Latin Amerika ülkelerinde Kuzey Avrupa ülkelerine nazaran daha fazla gelir dağılımı adaletsizliği olduğu ve bağımsız değişkenlerimizden olan enflasyon ve işsizliğin Latin Amerika ülkelerindeki gelir dağılımı adaletsizliğini daha da tetiklediği tespit edilmiştir. Bunun yanı sıra, 1980 – 2013 yıllık veriler halinde Türkiye'nin gelir dağılımı adaletsizliğine dair çoklu regresyon analizi yapılmıştır ve sonuç olarak Türkiye'nin enflasyon, eğitim harcamaları, doğrudan yabancı yatırımcı, dış borçlanma ve işsizlik arttıkça gelir dağılımı adaletsizliği körüklenmiştir. Akabinde yapılan Johansen eş-bütünleşme testine göre gelir dağılımı adaletsizliği, enflasyon, eğitim harcamaları, doğrudan yabancı yatırımcı, dış borçlanma, GSMH ve işsizlik arasında uzun vadeli ilişki olduğu tespit edilmiştir.Öğe Arap Baharı sonrası Ortadoğu'nun uluslararası ilişkileri ve Türk dış politikası(Bursa Teknik Üniversitesi, 2019) Kadem, Kübra; Özkan, GökhanOrtadoğu bölgesi; siyasal, ekonomik ve kültürel yapısı sebebiyle uluslararası ilişkilerde çok önemli bir yere sahiptir. Enerji kaynakları açısından dünyanın en zengin bölgelerinden biridir. Bölge, Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle birlikte ciddi bir değişime sahne olmuştur. Soğuk Savaş sonrası Türkiye'nin bölge devletleriyle olan ilişkileri de değişime uğramıştır. 2010 yılı sonlarında Tunus'ta başlayan Arap Baharı, Ortadoğu'da yeni bir değişim dalgası yaratmıştır. Bölgede yaşanan gelişmeler ve akabinde Suriye'de ortaya çıkan iç savaş, Türkiye'nin ulusal güvenliğini tehdit eder hale gelmiştir. Ulusal çıkarlarını korumak isteyen Türkiye'nin Ortadoğu politikasına yeni boyutlar eklenmiştir. Bu çalışmada; Arap Baharı sonrası Ortadoğu'da yaşanan uluslararası gelişmeler bağlamında Türkiye'nin izlediği bölgesel politikalar analiz edilmektedir. Ortadoğu coğrafyasında Arap Baharı sürecinden etkilenen devletler incelenmiş, bölgede yaşanan gelişmelerin Türk Dış Politikası'na yansımaları değerlendirilmiştir.Öğe Çalışan bireylerde gelecek beklentisi ve psikolojik sağlamlığın bazı değişkenler açısından incelenmesi(Bursa Teknik Üniversitesi, 2021) Çile, Ayşe Ece; Anlı, GazanferBu araştırmada çalışan bireylerin gelecek beklentisi ve psikolojik sağlamlık düzeyleri arasında bir ilişkinin var olup olmadığının ortaya konulması amaçlanmıştır. Bunun yanı sıra araştırmada çalışan bireylerin gelecek beklentileri ve psikolojik sağlamlık düzeylerinin bazı demografik değişkenlere (cinsiyet, işteki mevki düzeyi, algılanan gelir ve görevde yükselme ihtimali) göre anlamlı bir farklılık gösterip göstermediği de incelenmiştir. Araştırmanın örneklemini özel bir tekstil firmasının çeşitli bölümlerinde görev alan ve rastgele seçilmiş 300 çalışan oluşturmuştur. Araştırmada kullanılan verileri toplamak amacıyla Demografik Bilgi Formu, Geleceğe Yönelik Tutum Ölçeği ve Kısa Psikolojik Sağlamlık Ölçeğinden yararlanılmıştır. Araştırmanın verilerini analiz etmek için Pearson Momentler Çarpımı Korelasyonu, T-testi ve ANOVA Analizi yöntemlerine başvurulmuştur. Verilerin IBM SPSS 26.0 paket programı kullanılarak analizi gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonucunda çalışan bireylerde gelecek beklentisi ile psikolojik sağlamlık düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki olduğu tespit edilmiştir. Bu ilişkinin gelecek beklentisi ve gelecek beklentisi alt boyutlarından biri olan yenilikçi olma değişkeni ile psikolojik sağlamlık arasındaki ilişkiden kaynaklı olduğu ortaya konulmuştur. Araştırmada elde edilen diğer sonuçlara göre, çalışan bireylerin, gelecek beklenti düzeyleri ile cinsiyet, işteki mevki ve algılanan gelir düzeyleri arasında anlamlı bir farklılık tespit edilmezken, gelecek beklenti düzeylerinin görevde yükselme ihtimali değişkeni ile anlamlı bir farklılık gösterdiği tespit edilmiştir. Araştırmada ayrıca çalışan bireylerin, psikolojik sağlamlık düzeyleri ile cinsiyet değişkeni arasında anlamlı bir farklılık gözlemlenmezken, psikolojik sağlamlık düzeylerinin işteki mevki, algılanan gelir düzeyleri ve görevde yükselme ihtimali değişkeni ile anlamlı bir farklılık gösterdiği gözlemlenmiştir. Anahtar Kelimeler: Çalışan Bireyler, Gelecek Beklentisi, Psikolojik SağlamlıkÖğe Finansal serbestleşme, sıcak para girişlerinin ekonomik büyüme ve cari açık ile ilişkisi: Türkiye örneği(Bursa Teknik Üniversitesi, 2020) Barbaros, Mutlu; Kalaycı, Salihİzmir İktisat Kongresiyle liberal politikalar belirleyen ve yabancı sermayeye olumsuz bir tavır takınmadığını gösteren Türkiye yeni bir cumhuriyet olması ve 1929 yılında yaşanan büyük buhran nedeniyle istediği liberalleşmeyi yakalayamamıştır. 1950'li yıllarda liberalleşmeyi tekrar denemiş ancak 1950'lerin ortasında oluşan döviz krizi ile korumacı politikalara geri dönmüştür. 1960 yılından başlamak üzere devletçilik ön planda olmuş, beşer yıllık kalkınma planları ile ekonominin büyütülmesi uygulamasına gidilmiştir. Ancak sanayileşmenin finansmanında enflasyon oluşturan modellerin seçilmesi, sanayinin ihracata yönelememesi gibi nedenlerle Türkiye 1970'li yılların sonunda tekrar döviz krizi yaşamıştır. Bu krizle beraber 24 Ocak 1980 Kararları devreye sokulmuş ve tekrardan liberalleşmenin adımları atılmıştır. 24 Ocak Kararlarını da Ağustos 1989 tarihinde alınan 32 Saylı Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında Karar izlemiştir. Çıkartılan bu karar ile yabancıların Türkiye'de doğrudan ve dolaylı yatırım yapmaları serbest hale gelmiştir. Fon fazlası olanlar ile fon açığı olanların karşılaştığı piyasalara finansal piyasalar denilmektedir. Finansal sistem de finansal piyasalar, finansal araçlar, yasal-kurumsal düzenlemeler ile finansal aracıların tamamından oluşmaktadır. Bu çalışmada finansal sitemin genel yapısı, finansal serbestleşme, finansal gelişmişlik anlatılmaya çalışılmış ve finansal serbestleşme neticesinde serbest hale gelen sermaye hareketleri ile birlikte Türkiye'ye giriş yapan sıcak paranın ekonomik büyüme ve cari açık üzerindeki etkisi incelenmiştir. Sabit fiyatlarla harcama yöntemine göre hesaplanmış GSYH, USD olarak cari açık ve USD olarak oluşturulmuş sıcak para girişleri veri olarak kullanılmıştır. Seriler 1998Q1:2019Q2 dönemini kapsayan üçer aylık serilerdir. Serilere önce durağanlık testi uygulanmış ve birim kök sorunu olan seriler durağan hale getirilmiştir. Sonrasında VAR model kurulmuş, gecikme uzunluğu belirlenmiştir. Gecikme uzunluğu da belirlendikten sonra seriler arasında bir nedensellik olup olmadığı, nedensellik var ise bu nedenselliğin yönünün ne olduğunun belirlenmesi için Granger Nedensellik Testi uygulanmıştır. Sonuç olarak sıcak para girişlerinden GSYH'ya ve cari açığa doğru tek yönlü nedensellik olduğu tespit edilmiştir.Öğe Bölgesel savaşların küresel ekonomi üzerindeki etkileri Rusya-Ukrayna örneği(Bursa Teknik Üniversitesi, 2024) Sataary, Nasratullah; Bilgin, Cevatİnsanlık tarihi savaşlarla iç içedir. İnsanı diğer canlılardan ayıran şey, doğaya hakim olma ve onu ele geçirme yeteneğidir; bunu kendi mantığını kullanarak ve sermayenin üretimine ve birikimine zemin hazırlayan araçları yaparak gerçekleştirir. İnsan, çıkarlarını korumak ve hakimiyet arzusunu gerçekleştirmek için diğer aletlere paralel olarak daha da gelişen silahlar yaratır. Sanayi toplumları ekonomilerini güçlendirmek için silah üretip ticaretini yapmaktadır. Teknolojinin ve bilimin siyasi iktidarların hizmetinde ilerlemesi, dünya üzerinde güç ve hakimiyet rekabetini doğurmuş, bunun sonu da kitle imha silahlarının yayılması ve üretilmesi olmuştur. Silahsızlanma ve silah kontrolü programları ve uluslararası düzenlemelerin savaşın azaltılmasında ve önlenmesinde etkisi olmamıştır. Savaş karşıtlarının önerileri, toplumsal yapıyı değiştirme çözümü konusunda yeterli olmadığı gibi, savaşı ortadan kaldırma çabasını boşuna gören teoriler de sorgulanmakta ve eleştirilmektedir. Savaşın en uğursuz ve şaşırtıcı toplumsal olgu olarak korkunç etki ve sonuçlara sahip olması, savaşın doğası ve nedenlerinin açıklanmasının çeşitli alanlardaki düşünürlerin geniş çapta ilgisini çekmektedir. 1990 yılında Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından Batı Avrupa ve Amerika ülkelerini endişelendiren konulardan biri de Doğu Avrupa ülkeleriydi. o zamana kadar Varşova Paktı üyesi olan bu ülkeleri Batı kampına çekmek gerekiyordu; Böylece gelecekte hiçbir koşulda yeniden Rusya'nın müttefiki olamayacaklar. Bu nedenle NATO'nun doğuya doğru genişlemesi konusu o dönemden beri takip edilmektedir. Rusya'nın Şubat 2022'de Ukrayna'yı kitlesel olarak işgal etmesi ve Moskova'ya karşı uygulanan ağır mali yaptırımlar sadece Rusya'yı ekonomik olarak etkilemekle kalmadı; aynı zamanda bu krizin sonucu uluslararası ekonomiyi de etkilemiştir. Şu anda dünya ekonomilerinin çoğuna zarar vermiş olan Ukrayna krizinin neden olduğu enflasyon; petrol ve gaz ile sanayi ve tarım ürünlerinin fiyatındaki keskin artış nedeniyle sürekli artmaktadır. Bu nedenle, bu çalışmada, 2022 yılında Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşın, Rusya'ya karşı ciddi mali yaptırımlar uygulayan ABD ve Avrupa başta olmak üzere küresel ekonominin kilit oyuncuları üzerindeki ekonomik etkisini incelenmeye çalışılmıştır. Araştırma hipotezi, Ukrayna'daki çatışmanın siyasi ve askeri yönleri göz önünde bulundurulduğunda; ülke liderlerinin bu krize ilişkin kararlarında siyasi konuları ekonomik konulara göre ön planda tuttukları, bunun da Soğuk Savaş döneminde daha alt politika olarak değerlendirilen ekonominin yeniden daha üst politika konularının etkisine girmesine neden olduğu ve Resesyon ve küresel fiyatlarda artış ile karşı karşıya kalınacağı yönündedir.Öğe E-ticaret web sitelerine ait teknik özelliklerin tüketici algısına etkisi(Bursa Teknik Üniversitesi, 2021) Özdemir, Kadir; Nacar, Ramazanİnternet teknolojilerindeki gelişmeler tüketicilerin hayatında önemli değişimlere neden olmuştur. İnternet kullanımının artmasıyla dünya genelinde sosyal, ticari ve ekonomik açıdan birçok dönüşüm meydana gelmiştir. Tüketicilere ve işletmelere çeşitli avantajlar sağlayan internetin kullanımı her geçen gün artmaktadır. İnternet kullanımının artmasıyla birlikte e-ticaret kullanımı da hızla artmaktadır. İnternet sayesinde işletmelerin yeni pazarlara ve müşterilere ulaşması kolaylaşmıştır. Bu nedenle birçok işletme e-ticaret kullanmaya başlamış ve böylece geleneksel ticaret elektronik ortama taşınmıştır. Özellikle covid-19 pandemisiyle birlikte sosyal, ticari ve ekonomik açıdan küresel çapta birçok değişim ve dönüşüm yaşanmıştır. Tüketiciler hastalanmaktan korktuğu için fiziksel temastan kaçınmış ve böylece birçok ekonomik ve ticari faaliyet internet ortamına taşınmıştır. Bu durum fiziksel temastan uzak duran tüketicilerin e-ticareti daha fazla kullanmasına neden olmuştur. Bu bağlamda e-ticaret web sitelerinin kullanımı ve önemi artış göstermiştir. Çünkü e-ticarette satın alma işlemleri genellikle web siteleri üzerinden yapılmaktadır. E-ticaret web siteleri tüketici algısının doğru yönetilmesinde, tüketicilerin beklentilerinin karşılanmasında ve memnuniyetin sağlanmasında en önemli faktörlerdendir. Bu nedenle tüketicilerin iyi algılayacağı ve memnun olacağı bir web sitesine sahip olmak rekabetçi ortamda işletmelere önemli avantajlar sağlamaktadır. Bu doğrultuda yapılan araştırmalar e-ticaret web sitesi başarısının büyük oranda web sitesinin sistem, bilgi ve servis kalitesi gibi teknik özelliklerine bağlı olduğunu belirtmektedir. Bu teknik özellikler tüketicilerin e-ticaret web sitelerinden algıladıkları değeri, algıladıkları riski, algıladıkları güveni ve satın alma niyetlerini önemli derecede etkilemektedir. Bununla birlikte web sitesi bilinirliği ile web sitesindeki ürün yorumları ve beğeniler de tüketicilerin e-ticaret web sitelerinden algıladıkları değeri, algıladıkları riski, algıladıkları güveni ve satın alma niyetlerini önemli derecede etkilemektedir. Bu bağlamda bu çalışmada, e-ticaret web sitelerine ait sistem kalitesi (web sitesi güvenliği, web sitesinin ulaşılabilir olması, web sitesi dizaynı), bilgi kalitesi (bilgi çeşitliliği, bilgi güncelliği) ve servis kalitesi (servis hızı, cevap verebilirlik) web sitesi teknik özellikleri ile web sitesindeki ürün yorumları-beğeniler ve web sitesi bilinirliğinin tüketici algısını (algılanan değer, algılanan risk, algılanan güven) ve tüketici algısının da e-ticaret web sitelerinden satın alma niyetini nasıl ve hangi yönde etkilediği araştırılmıştır. Araştırmanın verileri çalışmanın kapsam ve konusuyla da uyumlu olacak şekilde internet ortamında anket yolu ile toplanmıştır. Ankete 838 kişi katılmıştır. Fakat toplanan anketlerin 686'sı analizlere dahil edilmiştir. Elde edilen verilerin analiz edilmesinde tanımlayıcı istatistikler, normal dağılım testi, faktör analizi, güvenilirlik analizi ve regresyon analizinden yararlanılmış olup sonuçlar raporlanmıştır. Elde edilen sonuçlarda, e-ticaret web sitelerine ait sistem kalitesi (web sitesi güvenliği, web sitesinin ulaşılabilir olması, web sitesi dizaynı), bilgi kalitesi (bilgi çeşitliliği, bilgi güncelliği) ve servis kalitesi (servis hızı, cevap verebilirlik) web sitesi teknik özellikleri ile web sitesindeki ürün yorumları-beğeniler ve web sitesi bilinirliğinin tüketicilerin e-ticaret web sitesinden algıladıkları değeri ve algıladıkları güveni pozitif yönde etkilediği görülürken algıladıkları riski negatif yönde etkilediği görülmektedir. Bununla birlikte tüketicilerin e-ticaret web sitelerinden algıladıkları değer ve algıladıkları güvenin e-ticaret web sitelerinden satın alma niyetlerini pozitif yönde etkilediği görülürken algıladıkları riskin satın alma niyetlerini negatif yönde etkilediği görülmektedir. Ayrıca sonuçlar doğrultusunda sistem kalitesi, bilgi kalitesi ve servis kalitesinin hangi alt boyutlarının öne çıktığı ve tüketici algısını daha çok etkilediği tartışılmıştır. Bu bağlamda elde edilen sonuçlar neticesinde e-ticaret yapan işletmelere ve gelecek çalışmalara yönelik çeşitli önerilerde bulunulmuştur. Tüm bu yönleriyle çalışmanın literatüre ve iş dünyasına önemli katkılar sunacağı düşünülmektedir.Öğe Soğuk Savaş Dönemi'nde Türkiye-ABD ilişkileri(Bursa Teknik Üniversitesi, 2018) Utaş, Bahri; Özkan, Gökhanİkinci Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru Sovyetler Birliği'nin toprak ve üs talepleriyle karşı karşıya kalan Türkiye, Batı ülkeleri ile ilişkilerini geliştirmeye başlamıştır. Savaş sonrası Sovyetler Birliği'ne karşı yeni stratejiler geliştiren ABD, bu stratejileri ve çıkarları gereği Türkiye'ye destek verme kararı almıştır. Bu kararın ilk uygulamaları 1947'de Truman Doktrini ve 1948'de Marshall Planı çerçevesinde olmuştur. Türkiye, 1950'de başlayan Kore Savaşı'nda Batı ülkelerinin yanında yer alarak Kore'ye asker gönderme kararı almış ve 1952'de ABD'nin de desteğiyle NATO'ya resmen üye olmuştur. Bu tarihten sonra NATO, Türkiye-ABD ilişkilerinde çok önemli bir mihenk taşı haline gelmiştir. Türkiye, NATO'ya üye olduktan sonra özellikle güvenlik boyutunda ABD ile daha sıkı ilişkilere girmiştir. İlk dönemde şartların zorlaması ve iki ülkenin ihtiyaçları çerçevesinde pürüzsüz başlayan ikili ilişkilerde, daha sonra ABD'nin Soğuk Savaş politikaları çerçevesinde ciddi sorunlar ortaya çıkmıştır. Soğuk Savaş döneminde iki ülke arasındaki stratejik ittifak dönemi, Kıbrıs sorunu ile sarsılmaya başlamıştır. Kıbrıs Türklerine karşı yapılan saldırılar nedeniyle 1964 yılında Türkiye adaya müdahale etmek istemiş, fakat ABD'nin tepkisiyle karşılaşmıştır. ABD Başkanı Johnson'un 5 Haziran 1964 tarihinde gönderdiği mektup, Türkiye-ABD ilişkilerine ağır bir darbe vurmuştur. Sarsılan ilişkiler, 1969 Savunma ve İşbirliği Anlaşması ile bir düzene oturtulmak istenmişse de 1974 Kıbrıs Barış Harekatı ve ertesinde Türkiye'ye uygulanan silah ambargosu ilişkileri kopma noktasına getirmiştir. İki ülke arasındaki ilişkilerin tekrar yakınlaşmaya başlaması, 1978'de ambargonun kalkması ve arkasından 1979'da Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması'nın imzalanmasıyla mümkün olmuştur. İmzalanan anlaşmalar ile ABD'nin Türkiye'deki askeri varlığı da yeniden ele alınmıştır. 1980'li yıllarda iki ülke arasında her ne kadar bazı sorunlar yaşansa da ilişkilerde yeniden bir yakınlaşma dönemi başlamıştır. Bu çalışma, Soğuk Savaş döneminde Türkiye-ABD ilişkilerini incelemeyi amaçlarken söz konusu dönemde iki ülke ilişkilerinde ortaya çıkan önemli anlaşmazlıklara da dikkat çekmeyi hedeflemektedir. Ayrıca bu dönemde, Türkiye-ABD ittifakının temel özelliklerini ortaya koymaya çalışmaktadır. Bu bağlamda Türkiye'nin ne derecede ABD'nin etkisi altında kaldığı da incelenmektedir. Anahtar Kelimeler: Türkiye, ABD, Türkiye-ABD İlişkileri, Soğuk Savaş, Kıbrıs Sorunu, Dış PolitikaÖğe Havayolu ulaşımında yolcu tercihlerini etkileyen faktörlerin incelenmesi(Bursa Teknik Üniversitesi, 2021) Yakut, Yusuf; Çetin, HüseyinGünümüzde, havayolu işletmeleri, sivil havacılık sektöründe yer alan rakipleriyle rekabet edebilmek ve sektörde daha iyi bir konuma sahip olabilmek için, hava yolculuğunu tercih eden bireylerin beklentilerini mevcut ürün ve kaynaklarla karşılayacak bir hizmet anlayışından öte, teknolojinin de desteğiyle çok daha yenilikçi ve farklı stratejilerle hizmet verme ve ürün sunma anlayışı içine girmişlerdir. Ancak, yolcunun memnuniyetinin ve sadakatinin sağlanmasına yönelik havayolları tarafından yürütülen tüm bu faaliyetler, yolcular tarafından farklı değerlendirmelerle ve tercihlerle karşılık bulabilmektedir. Havacılık sektörü, tüm dünyada çok hızlı değişim ve gelişim geçiren sektörlerden birisidir. Gerek teknolojik gerekse hizmet anlayışı açısından, sürekli iyileştirmeye gidilmeyi gerektirmektedir. Ancak, havacılık sektöründe işletme giderleri, bakım ve onarım masrafları yüksek olduğundan; böylesine yüksek sermaye gerektiren bir sektördeki karlılık oranı oldukça düşüktür. Artan rekabet, teknolojik gelişmeler, gelişmiş ülkelerde pazarın doyması ve gelişmekte olan ülkelerde halkın, gelişmiş ülkelerin yaşam seviyesinde tüketim alışkanlıklarına ilgi göstermesi, havayolu işletmeciliğinde yeni hizmetlere gereksinim duyulmasını artırmıştır. Havayolu işletmelerinin, mevcut ve potansiyel yolcu beklentilerini tespit etmek ve onların havayolu tercihlerine ne şekilde etki edebileceklerini araştırmak amacıyla farklı stratejiler ortaya koyulduğu görülmektedir. Ancak, çoğunlukla geniş çerçevede yapılan bu değerlendirmeler, yolcuların havayolu ile seyahatlerinden beklentisini, bireysel önceliklerini tespit etmek ve onların memnuniyet düzeyini ölçebilmek açısından yetersiz kalabilmektedir. Bu çalışmayla elde edilen veriler sayesinde, havayolu işletmelerinin hizmet sağlayacağı yolcularının değişik demografik özelliklerine göre talep ve beklentilerin neler olabileceği hakkında genel bir kanıya varılabilmesinin mümkün olabileceği, yolcularının tercih nedenlerini anlamalarını kolaylaştıracağı ve onların memnuniyet düzeylerini artıracak "kişiye özel hizmet" stratejileri geliştirme konusunda bilgi sağlayacaktır. Bu çalışmada temel amaç, havayolunu tercih eden yolcuların seyahat ederken havayolu şirketi seçimlerinde neleri dikkate aldıklarını ve bu seçimlerde etken olan parametleri analiz etmektir. Araştırmadan elde edilen sonuca göre, farklı demografik özellikteki yolcuların beklentilerinin neler olabileceğini önceden tahmin edilebilecek ve yolcuların demografik olarak kategorize edilmesiyle, tercih nedenleri açısından yolcu için öncelikli olan faktörlere daha fazla özen göstererek yolcu memnuniyeti ve sadakati sağlanacaktır. Bir havayolunun demografik unsurlara bağlı olarak yolcu üzerinde genelleme yapmasının ve pazarlama tekniklerini buna göre uygulayarak yolcu kazanmasının mümkün olduğu düşünülmektedir. Yapılan bu çalışmayla elde edilen veriler sayesinde, havayolu işletmelerinin hizmet sağlayacağı yolcularının değişik demografik özelliklerine göre talep ve beklentilerin neler olabileceği hakkında genel bir kanıya ulaşılmaya çalışılmıştır. Ayrıca bu çalışmayla yolcuların tercih nedenlerini anlamalarını kolaylaştıracak ve onların memnuniyet düzeylerini artıracak "kişiye özel hizmet" stratejileri geliştirme konusunda bilgi verecektir.